İş Davalarında Zorunlu Arabuluculuğu getiren yasa 25.10.2017 tarihinde resmî gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun Genel Gerekçesinde “önce arabulucuya başvurma zorunluluğunun, iş uyuşmazlıklarının kısa süre içinde ve daha az masrafla çözülmesine yardımcı olacağı ve böylece adil yargılanma hakkının bir unsuru olan makul sürede yargılanma ilkesine riayet edilebileceği…” ifade edilmiştir.
Peki hayatımıza giren 7036 sayılı kanunla neler değişti?
Zorunlu Arabuluculuk
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu uyarınca Türk hukuk düzeni arabuluculuk kurumuyla tanışmışsa da dava şartı olarak arabuluculuk kurumu ilk defa 7036 sayılı kanun ile hukukumuza girmiştir. Buna göre; 3. madde kapsamında kalan uyuşmazlıklarda dava açmadan önce arabulucuya başvurulması zorunluluk olarak kabul edilmiştir.
Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda 01.01.2018 tarihine kadar doğrudan dava açılmaya devam edilecekse de bu tarihten sonra arabulucuya başvurmaksızın açılan davalar usulden reddedilecektir. Söz konusu davalarda tarafların işçi ile işveren olması ve birbirlerine karşı ileri sürülen alacak veya tazminat taleplerinin iş ilişkisinden kaynaklanması gerekmektedir.[2] Ancak iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davaları ile bunlarla ilgili rücu davaları hakkında uygulanmayacaktır.
Davacı arabuluculuk faaliyeti sonucunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış örneğini dava dilekçesine ekleyerek mahkemeye başvuracaktır. Son tutanak eklenmeksizin dava açan kişinin 1 haftalık kesin süre içerisinde tutanağı mahkemeye sunması gerekmekte, aksi halde dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın usulden reddedilecektir. Ancak mahkemece arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde süre verilmeksizin; dava şartı noksanlığı nedeniyle dava usulden reddedilecektir.
Arabuluculuk başvurusunda; karşı tarafın, karşı taraf birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yerindeki veya işin yapıldığı yerdeki arabuluculuk bürosu yetkili kılınmıştır. Arabulucu; görevlendirmeyi yapan büronun yetkili olup olmadığını kendiliğinden dikkate alamaz. Karşı taraf en geç ilk toplantıda yerleşim yeri ve işin yapıldığı yere ilişkin belgeleri sunmak suretiyle arabuluculuk bürosunun yetkisine itiraz edebilir.
Uyuşmazlıkta görevli arabulucu, büro tarafından belirlenecekse de tarafların listede yer alan herhangi bir arabulucu üzerinde anlaşmaları da yapılan düzenlemelerle mümkün kılınmıştır.
[1] 3.,11. ve 12. Maddelerin yürürlük tarihi 01.01.2018 olarak belirlenmiştir.
[2] Bu kapsamda işçi tarafından talep edilebilecek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı, ayrımcılık tazminatı, sendikal tazminat, ücret, fazla mesai, yıllık izin ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile işveren tarafından talep edilebilecek ihbar tazminatı, cezai şart, avansın iadesi ve eğitim gideri gibi alacak ve tazminat kalemleri için dava açmadan önce arabulucuya başvurulması zorunludur. Yine işçi ve işveren arasında haksız fiil veya sebepsiz zenginleşme gibi nedenlerden doğan ve iş ilişkisinden kaynaklanan tazminat talepleri için de arabulucuya başvurulması bir dava şartıdır.
Arabulucu büro tarafından verilen ve kendi edindiği tüm bilgiler itibariyle her türlü iletişim vasıtasını kullanarak görevlendirme konusunda tarafları bilgilendirir ve nihayet tarafları ilk toplantıya davet eder.
Arabulucunun; yapılan başvuruyu büro tarafından görevlendirildiği tarihten itibaren üç hafta içinde sonuçlandırması gerekmektedir. Bu süre zorunlu hallerde arabulucu tarafından en fazla bir hafta uzatılabilecektir.
Taraflara ulaşılamaması, taraflar katılamadığı için görüşme yapılamaması yahut yapılan görüşmeler sonucunda anlaşmaya varılması veya varılamaması hallerinde arabuluculuk faaliyeti sona erer ve arabulucu son tutanağı düzenleyerek durumu derhal arabuluculuk bürosuna bildirir.
Zorunlu arabuluculuk kurumuna ilişkin düzenlemeler arasında taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi halinde uygulanacak müeyyide dikkat çekmektedir. Hükme göre; toplantıya katılmayan taraf son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulacaktır. Ayrıca bu taraf lehine vekalet ücretine de hükmedilemeyeceği belirtilmiştir. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması nedeniyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda ise tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılacaktır.
Arabuluculuk görüşmelerinde vekille temsil zorunlu tutulmamış; madde metninden açıkça anlaşıldığı üzere tarafların görüşmelere bizzat katılabilecekleri gibi kanuni temsilcileri veya avukatları aracılığıyla katılabilecekleri düzenlenmiştir. Ek olarak işverenin yazılı belge ile yetkilendirdiği çalışanın da görüşmelerde işvereni temsil edebileceği ve son tutanağı imzalayabileceği belirtilmiştir.
Tarafların arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaları halinde aksine bir anlaşma yoksa ücretin Arabuluculuk Asgari Ücret tarifesinin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin İkinci Kısmına göre taraflarca eşit şekilde karşılanacağı" düzenlenmiştir.
Faaliyet kapsamında taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları halinde iki saatlik ücret tutarı Adalet Bakanlığı Bütçesinden ödenecektir. İki saatten fazla süren ve görüşmelerin sonunda tarafların anlaşamamaları halinde ise iki saati aşan kısma ilişkin ücret aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde ödenir.
Yine tarafların arabuluculuk ücretini karşılayamayacak durumda olması halinde arabuluculuk bürosunun bulunduğu yerdeki sulh hukuk hakiminin kararı ile adli yardım talebinde bulunabilmesi mümkün.
İstinaf ve Temyiz Süreleri:
5521 sayılı İş mahkemeleri Kanunu 8. Maddesinde kararın tefhim veya tebliğinden itibaren 8 gün içerisinde istinaf/ temyiz kanun yoluna başvurulabiliyordu. Getirilen yeni düzenleme ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümlerinin iş mahkemelerince verilen kararlarda da uygulanacağı ve kanun yoluna başvuru süresinin ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlayacağı belirtilmiştir. Böylelikle kanun yoluna ilişkin başvuru süresinin tefhimle mi yoksa tebliğ ile mi başlayacağına, tefhimin usulüne uygun yapılıp yapılmadığına ilişkin tartışmalar ortadan kaldırılmıştır. Buna göre ilamın tebliğinden itibaren taraflar iki hafta içerisinde istinaf/temyiz yoluna başvurabileceklerdir.
İlk derece mahkemesi tarafından 7036 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararların, karar tarihindeki kanun yolu hükümlerine tabi olacağı ise gözden kaçırılmamalıdır.
Zamanaşımı:
Borçlar Kanunu ve İş Kanunu’nda ihbar ve kıdem tazminatından doğan alacak davaları için özel olarak zamanaşımı süresi düzenlenmemiş uygulamada ve doktrinde 10 yıllık zamanaşımı süresi kabul edilmişti. Zira feshe bağlı alacaklar 6098 sayılı TBK’nın 147. Maddesinde (II. Beş Yıllık Zamanaşımı) tahdidi olarak beş yıllık zamanaşımına tabi alacaklar arasında sayılmadığı için anılan Kanunun 146. Maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi kabul edilmişti.
İşçi ve işveren arasındaki uyuşmazlığın olabilecek en kısa sürede çözümlenmesinin sosyal barışa katkı sağlayacağı gerekçesiyle; 7036 sayılı kanunun 15. Maddesi ile 4857 sayılı İş Kanunu’na aşağıdaki ek madde eklenmiştir:
EK MADDE 3- İş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun, yıllık izin ücreti ve aşağıda belirtilen tazminatların zamanaşımı süresi beş yıldır.
a) Kıdem tazminatı.
b) İş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat.
c) Kötü niyet tazminatı.
d) İş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat.”
Düzenleme ile iş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun yıllık izin ücreti, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve iş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat talepleri için zamanaşımı süresi beş yıl olarak öngörülmüştür
İşe İade Kararlarında Dava Tarihindeki Ücret Esas Alınacak
4857 sayılı İş Kanunun 21. maddesinde[1] ilk üç fıkrasının akabinde;
” Mahkeme veya özel hakem, ikinci fıkrada düzenlenen tazminat ile üçüncü fıkrada düzenlenen tazminat ile ücret ve diğer hakları, dava tarihindeki ücreti esas alarak parasal olarak belirler.” [2] düzenlemesinin eklenmesini öngörmüştür.
Uygulamada işe iade kararı veren mahkeme boşta geçen süreye ilişkin alacak ile işe başlatmama tazminatını ay esaslı olarak belirlemekte; bunun sonucu olarak işe iade kararına dayanarak işe başlamak isteyen işçinin işe başlatılmaması durumunda kararda ay esaslı olarak belirlenen alacak ve tazminatın tahsili için ikinci bir dava açması gerekmektedir. Getirilen yeni düzenleme ile işe başlatılmama durumunda kararda yazan parasal miktarın tahsili için işçiye doğrudan icra takibine geçilebilme imkânı sağlanmıştır. Yine ‘dava tarihindeki ücret’ esas alınarak uygulamada ortaya çıkan belirsizlik ortadan kaldırılmıştır.
[1] Madde 21- Geçersiz Sebeple Yapılan Feshin Sonuçları
1/ İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
2/Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
3/ Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir. …
[2] 7036 sayılı kanunun 12. Maddesinde yer alan düzenlemenin yürürlük tarihi ise 01.01.2018 olarak belirlenmiştir.
Temyiz Edilemeyen Kararlar :
7036 sayılı kanunun 8. Maddesinde; temyiz edilemeyen, bölge adliye mahkemelerinde kesinleşecek kararlara yer verilmiştir.
– İş Kanunu 20. maddesi uyarınca açılan fesih bildirimine itiraz davalarında verilen kararlar
– İşveren tarafından toplu iş sözleşmesi veya işyeri düzenlemeleri uyarınca işçiye verilen disiplin cezalarının iptali için açılan davalarda verilen kararlar
– 6356 Sayılı Kanun’un sayılan maddeleri kapsamında açılan davalarda verilen kararlar
– 4688 Sayılı Kanun’un sayılan maddeleri kapsamında açılan davalarda verilen kararlar.
Ancak belirtmek gerekir ki sayılan başlıklar HMK’da yer alan genel düzenlemeye ek olarak getirilmiş düzenlemelerdir. Böylece örneğin 6100 sayılı kanuna göre parasal değeri belirlenen asgari sınırın altında kalan iş davalarına ilişkin kararlar da istinaf kanun yolunda kesinleşecektir.
02 .11.2017
Stj. Av. Derya Hilal Kurt
HANYALOĞLU-ACAR HUKUK BÜROSU
Comments