Malpraktis davalarında illiyet bağı ve İdarenin hekime rücusuna ilişkin emsal kararımızda, Sağlık Bakanlığı hastaya ödediği tazminat bedelini hekimden talep etmiş ve hekime karşı açılan rücu davasında yapılan yargılama neticesinde, hekimin tıbbi müdahalesindeki
eksikliğin, sonuca etkili olmadığı yani illiyet bağı kurulamayacağından bahisle nedensellik bağı yokluğu gerekçesi ile dava reddedilmiştir. Uygulamada Sağlık Bakanlığının ve Üniversitelerin çalışma şartlarına ve hastane olanaklarına bakmaksızın çok zor koşullarda çalışan hekimlere rücu davası açtıkları ve hastane organizasyonundan kaynaklanan sorumluluklarını görmezden geldikleri görülmektedir.
Malpraktis davalarında illiyet bağı özellikle hekimin eksik tıbbi müdahalesi ya da süreçte kusurlu davranışı varsa ya da silsilede birden fazla hekim varsa kusurlu davranışlarının iddia edilen zarara doğrudan etkili olup olmadığı çok önem taşımaktadır. “Hekimin kusurlu davranışı zararın uygun sebebi olarak nitelendirilemiyorsa, yani hekimin kusurlu davranışı hastaya verilen zarar arasında uygun illiyet bağı yoksa, hekim açısından bir tazmin yükümlülüğü doğmaz.”(Battal Yılmaz, Hekimin Hukuki Sorumluluğu, Ankara 2020 4.Baskı s.37)
İnceleme konusu karar gerekçesinde; “….. Diğer bulgular dikkate alındığında bu algoritmaya uyulmaması ile ölüm arasında kesin bir illiyet bağı kurulamayacağı“ tespiti yapılarak “nedensellik bağı yokluğu nedeniyle davanın reddine” şeklinde verilen karar Bölge Adliye Mahkemesi tarafından da yerinde bulunarak Davacı idarenin istinaf talebi red olunmuştur. Şöyle ki;
“T.C. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi Dosya No: 2020/278 Karar No: 2021/298 Karar Tarihi: 03/03/2021
Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve ilgili dosya dairemize gelmiş olup, dosyanın inceleme aşamasında duruşma yapılmadan karar verilebilecek hallerden olduğu anlaşılmış olmakla, dosya heyetçe incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, XX hastanesinde #hizmetkusuru işlendiği gerekçesi ile bakanlık aleyhine Elazığ 2. İdare Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açıldığını, verilen karar üzerine davacılara tazminat hükmedildiği ve kararın kesinleştiğini, 20/03/2015 tarihinde alacaklı vekilinin talebi üzerine 211.313,27 TL’nin ödendiğini, yapılan tespitlerde davalının şahsi kusurunun tespit edildiğini ve davacı idarenin rücu hakkı doğduğunu, dava dosyası içerisinde bulunan ATK raporunda da bu hususun belirtildiğini beyanla ödenen tutarın 20/03/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
…………..Karar Sayılı Kararı ile davacı idarenin açmış olduğu rucüen tazminat davasının reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı süresi içerisinde davacı idare vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. ……………………………….memurun görevini gereği gibi yapmaması halinde dahi rucüen sorumlu olacağı, doktor olan davalının hafif kusurunun dahi değerlendirilmesi gerektiği, davalı sigortanın mali mesuliyet sorumluluk sigortasına göre sorumlu olduğunu, idare mahkemesinin kararı ile davalının kusurlu bulunduğunu, ATK 1. ve 3. İhtisas Dairelerince davalının kusurlu olarak belirtildiği, buna göre yerel mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
Dava haksız fiilden kaynaklı rucüen tazminat davasıdır.
…………Yerel mahkemece alınan ATK raporlarının dosya kapsamına göre yerinde olduğu, davalı hakkında taksirle ölüme sebep olma suçundan açılan davada davalının beraat ettiği, beraat kararının Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11/01/2015 tarih, 2015/2720 Esas, 2016/36 Karar sayılı onaması ile kesinleştiği, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 31/05/2018 tarih, 2016/6290 Esas, 2018/4642 Karar sayılı ilamında belirtildiği şekilde ATK’dan alınan raporlarda “18 saatlik gecikmenin de kişinin akıbetini değiştirmesini beklenmemesi hastanın trombosit değerinin 140.000 olması, yaşı, kliniği, tanısı konulan hastalığın küratif bir tedavisinin olmaması ve diğer bulgular dikkate alındığında bu algoritmaya uyulmaması ile ölüm arasında kesin bir illiyet bağı kurulamayacağı“ tespit edilmiş olması karşısında nedensellik bağı yokluğu nedeniyle davanın reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararının usul, yasa ve dosya kapsamına uygun olduğu anlaşıldığından davacı idare vekilinin istinaf sebeplerinin esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
Sonuç olarak, Sağlık Bakanlığı ve Üniversitelerin hastalara ödediği tazminatları akıl süzgecinden geçirmeden yani ilgili uzmanlık alanından kişilerin de bulunduğu bir kurul ya da komisyondan karar almaksızın hekime rücu işlemi yapması, hekimleri psikolojik ve maddi olarak etkilemektedir. Başlangıçta dosyanın incelenmemesi, rücuya uzmanların karar vermemesi sebebiyle Mahkemeler, hekimler, avukatlar ve Sigorta Şirketleri yıllar süren davalarda boşu boşuna emek, para ve zaman harcamaktadırlar.
Malpraktis davalarında illiyet bağının varlığı araştırılırken tıbbi müdahalenin sonuca etkisi olup olmadığı hekimlerin sorumluluğu açısından çok iyi irdelenmelidir. Emsal kararda görüldüğü üzere İdarenin tazminat ödemiş olması hekime rücu edebileceği anlamına gelmeyeceği gibi hekimin tedavi sürecinde eksik yapmış olduğu bir işlemin diğer bir ifade ile kusurlu davranışının sonuca etkisi yoksa illiyet bağının varlığından diğer bir ifade ile hekimin sorumluluğundan bahsedilemez.
ARB.AV. AYŞE ACAR YÜCEL
HANYALOĞLU-ACAR HUKUK BÜROSU
Comentarios