Doğumda Kol Sakatlanması - Brakiyal Pleksus Zedelenmesi: Komplikasyon mu Hekim Kusuru mu?
- Av. Ayşe Gül Hanyaloğlu
- 5 gün önce
- 8 dakikada okunur

Doğum sırasında omuzun doğum kanalına takılmasıyla gelişen omuz distozisi, bebekte sinir hasarına , özellikle de brakiyal pleksus zedelenmesine yol açabilmektedir. Bu tür doğum yaralanmaları, kalıcı fonksiyon kaybı ve sakatlık gibi ciddi sonuçlar doğurmakta; bu nedenle de hekimlik uygulamalarıyla ilgili tazminat davalarının en sık karşılaşılan konularından birini oluşturmaktadır.
Bu tür doğum vakaları nedeniyle açılan malpraktis tazminat davalarında, hekim eylemlerinin “komplikasyon mu” yoksa özen borcuna aykırı müdahale, “hekim kusuru mu” sorularına yanıt aramaktadır. Bu yazıda, üç farklı vakada yargı sürecine konu olmuş omuz distozili doğum vakası üzerinden tıbbi uygulamanın sınırları ve hukuki sorumluluğun tartışıldığı kesinleşmiş yargı kararları incelenecektir.
İlk emsal kararda; özel bir hastanede gerçekleşen doğum sonrası bebeğin kolunda sakatlık oluşması nedeniyle açılan davada Yargıtay’ın görüşünü, diğer iki emsal davada ise kamu hastanesindeki doğum nedeniyle açılan davada Bölge İdare mahkemesi ve Danıştay’ın görüşlerini ele alacağız.
Emsal Karar 1: Doğum Şeklinde Hatalı Karar İddiası ve Yargıtay İncelemesi
Vaka Özeti ve Davacıların İddiası:
Davacı aile, gebeliğin sekizinci ayında başvurdukları özel bir hastanede yapılan muayenede, sancı olmamasına rağmen rahim ağzında 3 cm açıklık saptanması üzerine doğuma alındıklarını belirtmiştir. Doğumun vajinal yolla gerçekleştirilmesinden sonra bebek doğduğunda sağ kolunu hareket ettirememiş, yapılan EMG incelemesinde boyundan çekmeye bağlı brakiyal pleksus zedelenmesi tespit edilmiştir.
Davacılar, bu zararın doğum sırasında hekimin uyguladığı aşırı traksiyondan kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Ayrıca, hekim tarafından doğum öncesinde bebeğin ağırlığının hatalı biçimde değerlendirildiğini, iri bebek olasılığının göz ardı edildiğini ve sezaryen alternatifinin hiç düşünülmediğini savunmuşlardır. Bu sebeplerle hekimin özen yükümlülüğünü ihlal ettiğini iddia ederek, çocuk adına ömür boyu işgücü ve kazanç kaybı tazminatı, anne ve baba adına ise manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
Gebelik Takibi ve Doğum Kilosunun Tahmininde Hata İddiası
Dosya kapsamında en dikkat çekici tıbbi tartışmalardan biri, doğumdan önce yapılan tahmini fetal ağırlık ile doğumda ölçülen gerçek ağırlık arasındaki ciddi farktır. Takip sürecinde hekimin bebeğin yaklaşık 3.000 gram olduğunu beyan ettiği, ancak doğumun gerçekleştiği anda bebeğin 4.420 gram olarak dünyaya geldiği anlaşılmıştır. Davacı taraf bu farkı, gebelik takibi sırasında hekimin gerekli dikkat ve özeni göstermediği ve makrozomi (iri bebek) tanısını zamanında koyamadığı şeklinde yorumlamıştır. Özellikle omuz distozisinin iri bebeklerde daha sık görüldüğü dikkate alındığında, doğum öncesi tahmin ile doğum sonrası gerçek ağırlık arasındaki bu fark, sezaryen endikasyonunun değerlendirilmesi bakımından kritik öneme sahiptir.
Bilirkişi Raporları: Komplikasyon Tanımı ve Kusur Değerlendirmesi
Dava dosyasında öncelikle Adlî Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu’ndan rapor alınmış, taraf itirazları üzerine dosya ayrıca bir üniversitenin Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’na gönderilmiştir. Her iki bilirkişi raporunda da ortak bir sonuca ulaşılmıştır: Annenin gebeliğinin 8 ayında olmadığı, son adet gününe göre yapılan hesaplamada miadında gebelik olup vajinal doğum tıbben uygun görülmektedir. Doğum eylemi sırasında herhangi bir aksama ya da olağan dışı seyir kaydedilmemiş, bu bulgular çerçevesinde normal doğum yaptırılmasının doğru bir yaklaşım olduğu ifade edilmiştir.
Bebekte gelişen brakiyal pleksus hasarı ise, doğum sırasında nadiren de olsa tüm özen gösterilse bile ortaya çıkabilen bir durum olarak komplikasyon kapsamında değerlendirilmiştir. Ayrıca, doğum sırasında gelişen omuz distozisine hekimin doğru şekilde müdahale ettiği, ilk basamak manevrayı (örneğin McRoberts manevrası) uyguladığı ve doğumu tıbbi standartlara uygun biçimde tamamladığı vurgulanmıştır. Bu gerekçelerle, dosya genelinde doğumu gerçekleştiren hekime veya hastane personeline atfedilebilecek bir tıbbi kusur bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
İlk Derece Mahkemesi Kararı
Yargılamayı gören Tüketici Mahkemesi, hem Adlî Tıp Kurumu hem de üniversite bilirkişi raporlarına dayanarak, doğum sırasında gelişen brakiyal pleksus zedelenmesinin öngörülemeyen ve önlenemeyen bir komplikasyon olduğu sonucuna varmıştır. Mahkeme kararında ayrıca, bebeğin doğum kilosunun tahminden yüksek çıkmasının tek başına hekime ihmal yüklenmesini gerektirmeyeceği belirtilmiştir. Aynı şekilde sezaryen kararı verilmemesinin de tıbbi kusur olarak değerlendirilemeyeceği ifade edilmiştir. Bu gerekçelerle davanın reddine hükmedilmiştir
İstinaf Mahkemesi Kararı
Davacılar, ilk derece kararını İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi’ne taşımış, ancak istinaf incelemesinde de kararı yerinde bulmuştur. BAM kararında, Adlî Tıp Kurumu ile üniversite heyetinin raporlarının birbiriyle tutarlı olduğu, hekimin doğum eylemini tıbbi standartlara uygun şekilde yönettiği ve ortaya çıkan komplikasyonun kusur olarak yorumlanamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca mahkeme, doktor–hasta ilişkisinin vekâlet sözleşmesi kapsamında olduğunu hatırlatarak, özen borcunun ihlal edildiğine dair somut ve ikna edici bir delil bulunmadığını, bu nedenle davacının ispat yükünü yerine getiremediğini açıkça vurgulamıştır.
Yargıtay Kararı
Davacılar bu kez temyiz yoluna başvurmuş, dosya Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından incelenmiştir (E. 2022/8657, K. 2023/1936, 15.06.2023). Yargıtay hem ilk derece hem de istinaf kararlarının dosya kapsamındaki deliller ve bilimsel raporlar ışığında verildiğini belirterek kararların onanmasına hükmetmiştir. Yüksek Mahkeme, doğum sırasında meydana gelen zararın hekimin özen borcunu ihlal ettiğini gösterecek şekilde ortaya konulamadığını, bilirkişi raporlarının birbiriyle uyumlu olduğunu ve kusurun davacılarca ispatlanamadığını tespit etmiştir.
Bu kararda, doğum sırasında ortaya çıkan kalıcı zararın her zaman hekimin kusuruna bağlanamayacağını gösteren tipik bir örnektir. Doğum kilosunun öngörülememesi, omuz distozisinin gelişmesi ve bebeğin kolunda kalıcı hasarın oluşması vakıa olarak sabittir. Ancak yargılama sürecinde hekimin tıbbi protokollere uygun hareket ettiği, müdahalenin özen borcuna aykırı olmadığı ve tüm raporların bu yönde tutarlılık gösterdiği ortaya konulmuştur. Karar, doğumun yönetiminde her olumsuz sonucun otomatik olarak kusur kabul edilemeyeceğini; ancak komplikasyonların, tıbbi standartlara aykırılık veya somut ihmal delilleriyle desteklendiği takdirde hukuki sorumluluk atfedilebileceğini göstermektedir.
Emsal Karar 2: Kamu Hastanesinde Doğum Sonrası Brakiyal Pleksus Zedelenmesi ve Aydınlatma Eksikliği Nedeniyle Tazminat
Davacının İddiası ve Vakanın Özeti2015 yılında bir kamu hastanesinde gerçekleşen doğum sırasında bebeğin sol kolunun doğum kanalında sıkıştığı, doğum sonrasında ise kolda hareket kısıtlılığı, çıkık ve sinir boşalması (brakiyal pleksus lezyonu) geliştiği iddia edilmiştir. Davacı aile, bu zararın hatalı doğum yönetiminden kaynaklandığını, ayrıca doğumun tıbbi riskleri konusunda kendilerine yeterli bilgilendirme yapılmadan müdahalede bulunulduğunu ileri sürerek Sağlık Bakanlığı aleyhine hem maddi hem de manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Doğumun Klinik Özellikleri ve Tıbbi Değerlendirme:
Dosyada doğumun ayrıntılarına dair kayıtlar sınırlı olmakla birlikte, karar metinlerinde şu hususlar sabittir: Anne doğum başlamış olarak değil, kontrol amacıyla hastaneye başvurmuş; başvurunun ardından doğum eylemi başlatılmış ve yaklaşık bir saat içinde doğum gerçekleşmiştir. Doğum vajinal yolla tamamlanmış, doğum sonrası muayenede bebekte brakiyal pleksus zedelenmesi, kol çıkığı ve sinir boşalması saptanmıştır. Ancak dikkat çekici bir eksiklik, doğum kilosu, fetal ağırlık tahmini veya makrozomiye dair net verilerin dosyada yer almamasıdır. Bu boşluk, olayın tıbbi boyutunun yargısal değerlendirmede yeterince tartışılmadığını düşündürmektedir.
Davacıların Temel İddiası: Bilgilendirme ve Özen Yükümlülüğünün İhlali:
Davacıların öne sürdüğü temel iddia, doğumun başlatılmasına karar verildiğinde gebeye sürecin olası riskleri hakkında ayrıntılı bilgilendirme yapılmamış olmasıdır. Özellikle omuz takılması ve buna bağlı sinir zedelenmesi gibi komplikasyonlardan bahsedilmediği, ayrıca sezaryene dönüş ihtimali konusunda bilgilendirme yapılmadığı belirtilmiştir. Dosyada yer alan onam formu yalnızca genel ifadeler içermekte, risklere özel bir açıklama bulunmamaktadır. Bu nedenle, davacılar açısından aydınlatılmış onam yükümlülüğünün yerine getirilmediği ileri sürülmüştür. Kamu hastanelerinde sunulan sağlık hizmetinin niteliği bağlamında bu eksiklik, özen borcunun ihlali olarak nitelendirilmiştir.
İdare Mahkemesi Kararı
Davaya ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakan Erzurum 3. İdare Mahkemesi ise farklı bir değerlendirme yapmıştır. Mahkeme, ortaya çıkan zararla idarenin hizmet kusuru arasında illiyet bağı kurulamadığı kanaatine varmış; bu nedenle Sağlık Bakanlığı’nın hizmet kusuruna veya kusursuz sorumluluğuna dayalı bir tazmin yükümlülüğü bulunmadığını belirterek, davanın tamamen reddine karar vermiştir.
İstinaf Mahkemesi Kararı
Dosya, istinaf incelemesi üzerine Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi’nin önüne gelmiştir. Mahkeme, 22/12/2023 tarihli ve 2023/945 E., 2023/4143 K. sayılı kesin kararıyla, maddi tazminat yönünden ilk derece mahkemesinin ret kararını yerinde bulmuş; ancak manevi tazminat açısından davacıları haklı görmüştür.
Kararda şu gerekçeler öne çıkmaktadır: Öncelikle, doğumun başlamış bir acil durum olmadığı, annenin doğum eylemi başlamadan hastaneye başvurduğu ve başvurudan doğuma kadar yaklaşık bir saatlik sürenin bulunduğu belirtilmiştir. Bu süre zarfında, doğumun seyriyle ilgili risklerin — özellikle sezaryene dönüş ihtimali, omuz takılması riski ve brakiyal pleksus zedelenmesi gibi sinirsel komplikasyonların — gebeye açıklanmasının mümkün olduğu, ancak dosyada mevcut aydınlatılmış onam formunun yalnızca genel ifadeler içerdiği, risklere dair ayrıntılı bir bilgilendirmeye yer verilmediği vurgulanmıştır.
Mahkeme, bu durumu “aydınlatma yükümlülüğünün ihlali” olarak nitelendirmiştir. Zira sağlık hizmeti sırasında, kişinin bedensel bütünlüğüne yönelik bir müdahaleye başlamadan önce riskler hakkında bilgilendirme yapılması ve rızasının alınması hukuken zorunludur. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, doğrudan tıbbi uygulama hatasına işaret etmese dahi, manevi tazminatı haklı kılacak ölçüde bir hizmet kusuru olarak değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak, Bölge İdare Mahkemesi, tıbbi uygulama hatası bulunmadığı kanaatini korumakla birlikte, aydınlatma yükümlülüğünün ihlali nedeniyle davacılara manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Maddi tazminat yönünden ilk derece kararını onayan mahkeme, böylelikle kusur değil, aydınlatma eksikliği temelinde sorumluluk doğurmuştur.
Emsal Karar 3: Danıştay Kararı – Manevi Tazminat Açısından Aydınlatma Eksikliği Yeterlidir
Davacının İddiası ve Vakanın Özeti: 2016 yılında bir eğitim ve araştırma hastanesinde gerçekleşen doğum sırasında, bebeğin sol kolunda brakiyal pleksus zedelenmesi meydana gelmiştir. Davacı aile, bu sonucun doğum sırasında yapılan hatalı müdahaleden ve özellikle de gerekli bilgilendirme yapılmadan doğuma yönlendirilmiş olmalarından kaynaklandığını ileri sürerek Sağlık Bakanlığı aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Ailenin temel iddiası, doğumun sezaryen yerine normal yolla yaptırılmasının yanlış bir tercih olduğu ve doğum öncesinde olası riskler hakkında yeterli aydınlatma yapılmadığıdır.
Tıbbi VerilerDanıştay kararında dosyaya yansıyan tıbbi bulgular oldukça ayrıntılıdır. Anne, 37 haftalık sancılı gebe iken hastaneye başvurmuş ve doğum başlamış durumdadır. Doğum öncesinde yapılan ultrason ölçümünde bebeğin ağırlığı 3.910 gram olarak belirlenmiş; doğum sonrası ölçülen ağırlık ise 4.400 gramtır. Bu değerler, Sağlık Bakanlığı’nın rehberlerinde makrozomi eşiği olarak kabul edilen sınırın hemen altında olmakla birlikte ona oldukça yakın bir tabloya işaret etmektedir.
Doğum sırasında omuz distozisi gelişmiş; hekimler komplikasyonu yönetmek için obstetrik protokollerde önerilen sırasıyla McRoberts manevrası, Wood’un vida manevrası ve Rubin manevrasını uygulamıştır. Doğumdan sonra bebekte brakiyal pleksus paralizisi saptanmış ve fizik tedavi süreci başlatılmıştır. İzleyen kontrollerde sol kolda motor kayıplar (proksimal kas gücü 3/5, distal 2/5), refleks kaybı ve kontraksiyon bulguları tespit edilmiştir.
Bilirkişi Raporu: Komplikasyon – Kusur YokAdlî Tıp Kurumu 7. İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda, doğum sürecinin tıbbi açıdan değerlendirilmesi yapılmıştır. Raporda, doğum öncesi tanı, takip ve kararların tıbbi standartlara uygun olduğu, mevcut bulgular itibariyle sezaryen endikasyonu bulunmadığı ve normal doğum tercihinin tıbben doğru olduğu belirtilmiştir. Omuz distozisinin doğum eyleminin nadir görülen fakat öngörülemeyen komplikasyonlarından biri olduğu, uygulanan manevraların da doğru sıralamayla ve tıbbi kurallara uygun şekilde gerçekleştirildiği, bu nedenle sağlık personeline atfedilebilecek herhangi bir kusurun bulunmadığı görüşü bildirilmiştir.
İlk Derece ve İstinaf Mahkemesi Kararı
İstanbul 6. İdare Mahkemesi, dosyada yer alan Adlî Tıp Kurumu raporunu esas alarak hem maddi hem de manevi tazminat taleplerini reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, doğumun yönetiminde tıbbi standartlara uygun hareket edildiği, herhangi bir hizmet kusuru ya da organizasyon eksikliği bulunmadığı ifade edilmiştir. Bu yaklaşım, Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından da benimsenmiş ve davacıların istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir.
Danıştay Temyiz İncelemesi
Dosya temyiz incelemesi için Danıştay 10. Dairesi’nin önüne gelmiştir. Yüksek Mahkeme, 08/10/2024 tarihli ve 2021/1219 E., 2024/3762 K. sayılı kararında dosyayı hem maddi hem manevi tazminat yönünden ele almış ve iki ayrı değerlendirme yapmıştır:
Maddi Tazminat Bakımından:
Danıştay, Adlî Tıp Kurumu raporunu esas alarak doğum sürecinde yapılan takiplerin, sezaryen değerlendirmesinin ve doğum sırasında uygulanan manevraların tıbbi kurallara uygun olduğunu tespit etmiştir. Bu nedenle, idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varmış ve maddi tazminat talebinin reddini hukuka uygun görmüştür.
Manevi Tazminat Bakımından:
Yüksek Mahkeme, bu noktada farklı bir değerlendirme yapmıştır. Dosyada yalnızca doğum sırasında omuz takılması riskinden söz eden standart bir form bulunmaktadır. İri bebek doğumuna özgü riskler ya da sezaryen alternatifi hakkında bilgi içeren ayrıntılı bir belgenin yer almaması, Danıştay tarafından hastanın bilgilendirilmiş onama dayalı karar verme hakkının ihlali olarak değerlendirilmiştir.
Danıştay, bu gerekçelerle manevi tazminat isteminin reddedilmesini hukuka aykırı bulmuş ve kararın bu kısmını bozmuştur. Böylece Yüksek Mahkeme, doğum sırasında oluşan zararlara ilişkin davalarda yalnızca tıbbi müdahalenin hatalı olup olmamasının değil, aynı zamanda bilgilendirme ve rıza sürecinin eksiksiz yerine getirilip getirilmediğinin de hukuki sorumluluk açısından belirleyici olduğuna işaret etmiştir.
Genel Sonuç ve Değerlendirme
Doğum sırasında ortaya çıkan omuz distozisi ve brakiyal pleksus zedelenmeleri, hem bebek açısından kalıcı sakatlık riski yaratmaları hem de hekim sorumluluğu ve aydınlatılmış onam boyutuyla yargıya taşınmaları sebebiyle sağlık hukuku bakımından özel bir önem taşımaktadır.
İncelediğimiz üç karar birlikte değerlendirildiğinde şu tablo ortaya çıkmaktadır: Brakiyal pleksus zedelenmesinin varlığı tek başına hekime kusur yüklenmesi için yeterli değildir; mahkemeler, komplikasyonu özen borcuna aykırılıktan ayırmakta ve tıbbi protokollere uygunluğu esas almaktadır. Bununla birlikte, doğum kilosunun tahmin edilenin üzerinde çıkması tek başına kusur kabul edilmese de, böyle bir durumda aileye riskler hakkında açık bilgilendirme yapılması gerektiği özellikle vurgulanmaktadır.
Özellikle kamu hastaneleri ve Danıştay kararlarında öne çıkan nokta, aydınlatma yükümlülüğünün eksiksiz yerine getirilmemesinin tek başına manevi tazminat sorumluluğu doğurabileceğidir. Nitekim kusur bulunmadığında maddi tazminat talepleri reddedilmekte, ancak bilgilendirme eksikliği manevi tazminat için yeterli sayılmaktadır.
Sonuç olarak, yüksek yargı kararları göstermektedir ki; kusurun ispatlanamadığı hallerde sorumluluk doğmasa da, aydınlatılmış onamın yetersizliği halinde hukuki sorumluluk doğmaktadır. Bu yaklaşım, hem özel hem de kamu sağlık kurumlarının doğum öncesi süreçte riskleri öngörerek aileyi ayrıntılı biçimde bilgilendirmelerinin, sadece tıbbi özenin değil aynı zamanda hukuki sorumluluktan korunmanın da temel şartı olduğunu ortaya koymaktadır.
Av. Ayşe Gül HANYALOĞLU