top of page
Ara

Down Sendromu Davalarında Yargıtay’da Görüş Farklılığı


Down Sendromu nedeniyle açılan malpraktis davasında doktor savunması

Önceki yazımızda Down Sendromu sebebi ile açılan davalarda, hekimin aydınlatma yükümlülüğü yerine getirdiğini ispatı noktasındaki hukuksal tartışmayı ortaya koymuştuk. Aynı konunun devamı niteliğinde olan bu yazımızda down sendromunda aydınlatma konusunda farklı Yargıtay Daire’lerinin verdiği kararlarda görüş birliği olmadığı hususunu Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2020/3250 E, 2020/4837 K nolu 15/09/2020 tarihli kararını inceleyerek saptayacağız.


Yargıtay 3. Daire Kararının İncelenmesi:


Down sendromlu doğum neticesinde açılan tazminat davasında yerel mahkemenin vermiş olduğu kararda; “ … davalı doktor tarafından davalı hastanede doğum yaptırıldığı, davalı hastanede davalı doktor tarafından davacının dokuz ay boyunca kontrollerinin yaptırıldığı, yapılan doğumdan sonra bebeğe Down Sendromu tanısının konulduğu, davalı tarafça Sağlık Bakanlığı tarafından yapılması gerekli kılınan bütün testlerin yapıldığı ve testlerde olumsuz bir durumun mevcut olmadığı, ayrıca davacıya amniosentez yaptırıp yaptırmayacağı hususunun sorulduğu ve davacı tarafça kabul edilmediği için bu testin yapılmadığı, davalı doktor ile hastanenin davacının hamileliği müddetince ve çocuğunun doğumunda teşhis ve tedavisinde herhangi bir ihmal ve kusurunun bulunmadığının Adli Tıp Raporu ile bunu teyit eden uzman doktorlardan oluşan heyet raporundan anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine.” şeklinde karar verilmiştir


İstinaf İncelemesi ( Bölge Adli Mahkemesi Kararı)


Ankara 3. Bölge Adliyesi yapmış olduğu istinaf incelemesinde ; “…gebeliğin 11-12. haftasında yapılan ikili test tetkikinde Down sendromu risk sonucunun 1/365, yaşa göre ise 1/265 olarak tespit edildiği, ….. tarihinde yapılan muayenede rakamsal olarak tüm risklerin hastaya anlatıldığı, ……….. tarihinde dörtlü test (Down Sendromu tetkiki için) istendiği, sonucunun 1/1520 olduğu ve yaşa göre 1/265 olarak tespit edildiği, gebe takip bilgilerinde yaş riski nedeniyle hastanın bilgilendirildiği ile #amniosentez önerildiğinin ve kabul etmediğinin notlandığı, …….. tarihinde yapılan detaylı fetal USG tetkik raporuna göre aileye kromozom hastalıkları, tarama testleri ve amniosentez hakkında bilgi verildiği ve kromozom anomalisi tanısının sadece karyotip analizi ile koyulabileceğinin anlatıldığı, …..doğan bebeğin muayenesinde Down Sendromu stigmalarının tespit edildiği, …. Üniversitesi Hastanesinde …..tarihinde kateter anjiyografi ve ….yama ile VSD kapama operasyonu yapıldığı anlaşılmıştır.


Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın 2. İhtisas Kurulu’nda; ” … ailenin Down Tarama Testleri konusunda bilgilendirilmesinin güncel tababet uygulamalarının içinde olduğu, tarama testlerinin Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanması zorunlu bir tetkik olarak bildirilmediği, bu testin yapılması durumunda doğacak bebekte Down Sendromu vardır veya yoktur şeklinde kesin bir sonuca gitmenin mümkün olmadığı, tarama testlerinde annenin yaşı, hormonal değerleri ve testin özelliğine göre USG sonuçlarını göz önüne alarak bir risk oranı belirlendiği, oranın istatistikler ışığında risk sınırının üstünde bir değer göstermesi durumunda amniosentez gibi ileri tetkikler önerilebileceği, tanı koydurucu olan bu ileri girişimsel tetkiklerde %1 oranında düşük riski olduğu, tarama testlerinin sonuçlarının risk sınırı üzerine çıkmasının bebekte mutlaka Down Sendromu olduğu anlamına gelmeyeceği gibi risk sınırının altında olduğu durumlarda da bebekte Down Sendromu görülebileceği, test sonucunun sözü edilen parametrelere göre kaç gebenin birinde karşılaşılabileceğini gösterdiği,…. ikili tarama testinin risk sınırının altında (1/365) olduğundan (risk sınırı 1/300) ve 24/04/2013 tarihli dörtlü tarama testinin risk sınırın altında 1/1520 olduğundan, (risk sınırı 1/300) kişiye ….aminosentez önerilmemesinin bir eksiklik olmadığı ve eylemin tıp kurallarına uygun olduğu oy birliği ile mütalaa olunmuştur.


Kadın doğum uzmanı, radyoloji uzmanı, çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı altı öğretim üyesinden ve bir radyoloji uzmanından oluşturulan bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporda da; …….genç yaşlardaki annelerde de Dow Sendromu görülebildiği, gebelikte/doğum öncesi dönemde Down Sendromu kesin tanısının ileri invaziv yöntemler ile konduğu, ancak her gebeye ileri invaziv tetkikler uygulanamayacağı için gebelikte Down Sendromu taramasında Ultrosongrafi ve non-invaziv tarama testlerinin (ikili test, üçlü test…) kullanılmakta olduğu, somut olay ile ilgili olarak kadın doğum uzmanının hastayı bir radyoloğa yönlendirmesinin zorunluluk olmadığı, gebeyi takip eden kadın hastalıkları doğum uzmanı doktor ve Perinatoloji uzmanı tarafından yapılan detaylı USG’de anne karnındaki bebekte herhangi bir yapısal anomali saptanmadığı ve Down Sendromunu düşündüren bulguya rastlanılmadığı, üstelik 14 aylık iken cerrahi müdahale ile düzeltilen VSD adlı kalp anomalisinin doğumdan hemen sonra yapılan ekokardiyografide bile saptanamadığı, ilgili gebede fetal ekokardiyografi yapılmasını gerektirir bir durum bulunmadığı, amniyosentezin genetik hastalıkların kesin tanısını koydurması önemli olduğu ancak amniosentezin hem anne hem bebek yaşamı yönünden riskli bir işlem olduğu, ikili testin sonucunun Down Sendromu açısından düşük risk veya tarama testi negatif olarak ortaya çıktığı, dörtlü testte elde edilen sonucun da yine Down Sendromu açısından düşük risk veya tarama testi negatif şeklinde olduğu ve dosyanın mevcut haline göre teşhis ve tedavide davalılara yüklenebilir bir eksiklik-ihmal olmadığı” ifade edilmiştir.


Buna duruma göre, … süreçte davacı anne ve babanın yaş riski nedeniyle bilgilendirildiği ve davacı anneye yapılması gerekli kılınan bütün testlerin kendi onayı ile yapıldığı ve testlerde olumsuz bir durumun mevcut olmadığı, gebelik takibi süresince ve doğum nedeniyle davacı anneye davalı özel sağlık kurumu ve davalı doktor tarafından uygulanan tıbbi işlemlerde davalıların herhangi bir eksiklik ve ihmallerinin bulunmadığı, diğer bir deyişle vekil konumunda olan davalıların özen borcunu yerine getirdikleri ve doğum sonrası davacı bebekte ortaya çıkan dava konusu rahatsızlıklardan dolayı sorumlu tutulamayacakları anlaşılmakla….” istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.


Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Kararı ( 2020/3250 E, 2020/4837 K, 15/09/2020 T)


İstinaf mahkemesini vermiş olduğu karar, davacı tarafça temyiz edilmiş ve Yargıtay 3.Hukuk Dairesi tarafından incelenmiştir. Yapılan temyiz incelemesinde; Ankara 3. Bölge İdare Mahkesinin ve yerel mahkemenin kararının yerinde olduğuna dair “Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/3250 E, 2020/4837 K nolu 15/09/2020 tarihli kararı oy birliği ile vermiş ve karar kesinleşmiştir.


Sonuç olarak; tıbbi tartışmaya yer vermeden ve konuyu sadece hukuksal olarak değerlendirmek gerekirse, yargı içtihatlarında birebir aynı konuda, farklı sonuçlar doğuracak sonuçların çıkması, davada bulunan taraflar açısından adalet anlayışında zedeleyecektir. Ayrıca bu tür davalardaki farklı karar ve yaklaşımlar toplumda hasta hekim ilişkisini gerginliğe götürebilecektir.


Gebelik takibinde yapılması gereken zorunlu tarama testleri ile tanı testlerinin Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenmesi , eğer sözlü aydınlatma yapılırken alınması gereken yazılı belge var ise şekil şartlarının ve saklama yükümlülüğünün ne şekilde yerine getirileceğinin yine Sağlık Bakanlığı tarafından duyurulması gerekmektedir. Aksi halde ödeyemeyeceği tazminatlar ile karşı karşıya kalan kadın doğum uzmanlarının mesleklerini ifa etmeleri güçleşecek hatta imkansızlaşacaktır.


25 Kasım 2021


Av. Ayşe Gül HANYALOĞLU

HANYALOĞLU-ACAR HUKUK BÜROSU


Comments


bottom of page