Çocuk Hastada Konsültasyon Eksikliği – İdare Mahkemesi ve İstinaf Mahkemesi Malpraktis Kararı
- Av. Ayşe Gül Hanyaloğlu

- 17 Tem
- 3 dakikada okunur

Tıbbi malpraktis davaları yalnızca hatalı tıbbi uygulamaları değil, tanı sürecindeki ihmalleri, konsültasyon eksikliklerini ve sağlık hizmetinin aksamasına yol açan organizasyon kusurlarını da kapsar. Bu durum, özellikle çocuk hastalara yönelik #malpraktis iddialarında daha da kritik hâle gelmektedir. Zira pediatrik hastalarda klinik belirtiler hızla ağırlaşabileceğinden, erken tanı konulması, gerekli konsültasyonların zamanında istenmesi ve sağlık hizmetinin hatasız organize edilmesi hayati öneme sahiptir.
Bu yazıda, #konsültasyoneksikliği nedeniyle tanısında gecikme yaşanan bir çocuk hastanın ölümü üzerine açılan tazminat davasında İdare Mahkemesi tarafından verilen karar ile Ankara 10. Bölge İdare Mahkemesi’nin istinaf kararı incelenecektir. Ayrıca, bu karar; ceza yargılamasında hekimler hakkında verilen beraat kararının, İdarenin tazmin sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını göstermesi bakımından da emsal niteliğindedir.
Vakıa ve Davacıların İddiaları
Davacılar, çocuklarının karın ağrısı ve kusma şikâyetleriyle hastaneye başvurduğunu, ilk başvuruda yalnızca serum tedavisi uygulanarak taburcu edildiğini; ertesi gün ikinci kez başvurulduğunda ise durumunun ağırlaşmasına rağmen yeterli müdahale yapılmadan kaybedildiğini belirtmişlerdir.
Bu süreçte çocuk hastalıkları uzmanı ve cerrah tarafından gerekli konsültasyonların sağlanmadığı, hastanın yoğun bakım desteğine erişiminin sağlanmadığı, pnömotoraks tespit edilmesine rağmen müdahale edilmediği ileri sürülmüştür. Davacılar, idarenin ağır hizmet kusuru ile sorumlu olduğunu belirterek, maddi ve manevi tazminat talebiyle tam yargı davası açmışlardır.
Yargılama Süreci ve Bilirkişi Değerlendirmeleri
Yargılama süresinde Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nca düzenlenen bilirkişi raporunda:
İlk ve ikinci başvuruda saptanan lökositoz bulgularının (WBC 17.3 ve 17.2), ciddi karın içi patoloji açısından uyarıcı nitelikte olduğu,
Buna rağmen hastanın yalnızca gözlem altına alınması ve pediatri uzmanı tarafından klinik değerlendirme yapılmamasının tıbbi özen borcuna aykırı olduğu,
Çocuk cerrahisi konsültasyonu sağlanmamasının ihmal niteliğinde olduğu,
Pnömotoraks bulgusu görülmesine rağmen müdahale yapılmadan sevk planlanmasının tıbbi hizmetin yetersizliği anlamına geldiği değerlendirilmiş; hizmet kusuru olduğu kanaatine varılmıştır.
Ceza mahkemesinde ilgili hekimler hakkında beraat kararı verilmiş, ancak hekimler hakkında verilen bu karar idare hukukundaki hizmet kusuru tespitini etkilememiştir.
İdare Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi
Yozgat İdare Mahkemesi, kamu hastanesinde verilen sağlık hizmetinin bütüncül yapısını gözeterek şu tespitlerde bulunmuştur:
Hastanın lökosit değerlerinin yüksek olmasına rağmen semptomatik tedavi ile taburcu edilmesi,
İkinci başvuruda yatırılmış olmasına rağmen çocuk hastalıkları uzmanı tarafından değerlendirilmemesi,
Cerrahi konsültasyonun hiç yapılmaması,
Pnömotoraks bulgusu olmasına rağmen acil müdahale edilmeyip sadece sevk planlanması,
Morarma ve bilinç kapanması gibi ağır semptomlara rağmen yoğun bakım hizmeti sunulamaması,
şeklindeki ihlaller, #özenborcuna aykırılık olarak nitelendirilmiştir. Mahkeme, davalı idarenin organizasyon eksikliği nedeniyle ağır hizmet kusuru bulunduğuna hükmetmiştir.
Dolayısıyla İdare Mahkemesi dosya kapsamında mevcut delilere dayanarak , tanı konulmasındaki gecikmenin ve gerekli konsültasyonların eksikliğinin hastanın ölümüne doğrudan etki ettiğini kabul etmiştir. Sonuç olarak davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.
İstinaf Mahkemesi Kararı
Davalı idarenin #komplikasyon, kast yokluğu ve tıbbi öngörülemezlik gerekçelerine dayalı istinaf başvurusu Ankara 10. Bölge İdare Mahkemesi’nin 2018/1536 E – 2019/85 23.01.2019 tarihli kararı ile reddedilmiş, ilk derece mahkemesi kararı onanarak kesinleşmiştir.
Mahkeme, tıbbi hizmetin eksik sunulmuş olduğunu, komplikasyon savunmasının somut olayda geçerli olmadığını ve organizasyon kusurunun tazmin sorumluluğunu doğurduğunu belirtmiştir.
Değerlendirmelerimiz.
Bu kararda öne çıkan temel tespitler şunlardır:
Çocuk hastada yüksek özen standardı vurgulanmış ve lökositoz gibi bulguların mutlaka cerrahi konsültasyonla değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Komplikasyon ile öngörülebilir ihmal arasındaki ayrım açıkça yapılmış; bu olayın komplikasyon değil, müdahale edilmemiş tıbbi durum olduğu vurgulanmıştır.
Ceza yargılamasında verilen kararın ile idari sorumluluk açısında bağlayıcı olmadığı, idarenin tazmin sorumluluğundan kurtulamayacağı, konsültasyon, sevk ve izlem eksiklikleri idarenin sistemsel sorumluluğu kapsamında değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak,
Bu karar, çocuk hastalarda öngörülebilir risklerin değerlendirilmesi, tanısal süreçte özen eksikliği ve sağlık hizmetinin organizasyonundaki aksaklıkların hizmet kusuru oluşturduğu yönünden emsal nitelik taşımaktadır.
Av. Ayşe Gül HANYALOĞLU



