top of page
Ara

Koter Yanığının Malpraktis ve Organizasyon Sorumluluğu Açısından Değerlendirilmesi


Ameliyat sırasında koter yanığı oluşması nedeniyle açılan davada doktor savunması
Ameliyatta Oluşan Koter Yanığı Nedeniyle Açılan Tazminat Davaları

Koter yanığı sebebiyle açılan davalarda (koşullar ve donanım aynı olduğu durumlarda dahi) alınan bilirkişi raporlarının ve mahkeme kararlarının farklılığının sebebi nedir? Sorularına emsal Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Üçüncü İdari Dava Dairesi 2019/767 Esas 2020/1818 Karar ve Kocaeli 1. İdare Mahkemesi Esas No: 2017/956 Karar No: 2021/278 Nolu kararları üzerinden cevap arayacağız.


Koter yanığı vakalarında hekimin özenli davranışlarına rağmen sonucun değişmeyeceği açık olmasına rağmen alınan teknik bilirkişi raporları ve mahkeme kararlarının farklılığı hekim mağduriyetlerine yol açmakta, idarelerin hekimlere rücu etmesine sebebiyet verilmektedir.


Koter yanığı sebebiyle değişik branşlardan hekimlere karşı çok sayıda dava açılmakta ve hekimler yıllarca yorucu dava süreçlerini takip etmek zorunda kalmaktadır. Koter kullanımı sonrasında müdahale bölgesinin dışında hastaların ayak, bacak arkası vs bölgelerinde oluşabilen yanıkların hekim müdahalesi ile bir ilgisi var mıdır? İlgisi yoksa niçin bu davalar hekim aleyhine açılır ya da İdareler açılan davaları hekimlere tebliğ ederek ileride kendilerine rücu edilebileceğini bildirirler?


İncelemeye konu yaptığımız emsal bilirkişi raporu ve kararlarda özetle;


Emsal Rapor Özeti 1tıbbi belgelerin incelenmesi sonucunda mevcut lezyonların koterden kaynaklanan bir yanık olduğunun kabulünün gerektiği, normal şartlarda rutin kontrolleri yapılan bir cihazda böyle bir yanığın oluşmasının beklenmediği, bu tür aletlerin idare tarafından rutin kontrollerinin ve bakımlarının yaptırılmasının gerektiği, ancak rutin kontrole rağmen bu tür teknik cihazların müdahale sırasında da arızalanabileceği, dolayısıyla ilgili sağlık çalışanlarına atfı kabil kusur bulunmadığı, idarenin sorumluluğunun da rutin kontrollerin ve bakımların gerekli şekilde yapılmaması halinde oluşabileceği, bu hususun adli tahkikat ile aydınlatılması gerektiği” şeklindedir


Emsal Karar Özeti 1Bu durumda, hukuk devleti ilkesi uyarınca, idarelerin kamu hizmetinin gereği gibi işleyebilmesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli araç ve gereçle donatılmış bina ve tesislerde, kullanılan araç ve gereçlerin kontrolleri de sağlanarak hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu hususu tartışmasız olduğundan, ameliyat sonrasında davacının bacağında yaraların oluşması davalı idarece hizmetin sunumu sırasında kullanılan cihazların bakım ve kontrolünün yapılmamasından kaynaklandığı, bu nedenle hizmet kusurunun bulunduğu görülmüş olup, idarece sunulan hizmetin kötü işlemesi nedeniyle meydana gelen zarardan sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır. “


Değerlendirmemiz;

Birinci rapor ve birinci karar üzerinden Koter Yanığının Sebebi Malpraktis Mi, Komplikasyon Mu Yoksa Organizasyon Eksikliği Midir? Sorusuna cevap verdiğimizde karşımıza hastanelerin “Organizasyon Eksiliği” çıkmaktadır. Birinci Karar ve raporda Koter yanıklarında ameliyathane ekibine yani hekim, sağlık personeli ve sirküler hemşireye kusur atfedilmediği, koter yanığının her türlü özene rağmen oluşabilecek bir durum olduğunun tespiti yapılmış ve hastanenin koter cihazına ilişkin rutin bakımlarının olması halinde organizasyon sorumluluğunun da olmayacağı, rutin bakımlarının bulunmaması halinde hastanelerin organizasyon kusurundan bahsedileceği sonucuna varılmış ve hasta lehine manevi tazminata hükmedilmiştir.


Burada hükmedilen manevi tazminat uygulamada hekim ve hemşireye rücu ediliyor olsa da Bilirkişi raporunda açık bir şekilde sağlık çalışanlarına kusur atfedilmediği için Sağlık Bakanlığının bu davaları kazanma ihtimali bulunmamaktadır.


Ancak 2. rapor ve 2. karara baktığımızda:


Emsal Rapor Özeti 2: “ dolayısıyla koter plağını yerleştiren sağlık personeli, kontrolü sağlamakla görevli ameliyat sirküler hemşiresi ve ameliyatın sorumlusu hekiminin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olmadığı” şeklindedir.


Emsal Karar Özeti 2 : Uyuşmazlık konusu olayda, davacının sağ ayak tabanında tespit edilen yanık bölgesinin standart koter uygulamaları ile oluşmasının beklenmediği, koter plağının bu bölgede kullanılması halinde plak kullanılan bölgenin uygun olmaması ve bu bölgede tam temasın sağlanmasının beklenmeyeceği, dolayısıyla koter plağını yerleştiren sağlık personeli, kontrolü sağlamakla görevli ameliyat sirküler hemşiresi ve ameliyatın sorumlusu hekiminin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olmadığı, dikkate alındığında davalı idarenin sağlık hizmetini sunumunda hizmet kusurunun bulunduğu açıktır” şeklinde olup hasta lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmiştir.


Değerlendirmemiz

İkinci rapor ve İkinci karar üzerinden, koter yanığı malpraktis mi, komplikasyon mu yoksa organizasyon eksikliği mi? Sorusuna cevap aradığımızda vereceğimiz cevap tamamen değişecektir. Zira bu karara dayanak yapılan emsal raporlarda hastanelerin organizasyon sorumluluğundan çok ameliyathane ekibinin sorumluluğu üzerinde durularak hekim ve hemşire ve plakayı yerleştiren sağlık personeline kusur atfedilmiştir.


Sorularımıza yukarıda verilen iki emsal bilirkişi raporu ve iki emsal karar özeti üzerinden baktığımızda hukuk karşısında tutarlılık görülmemektedir. Mahkemelerin tıbbi teknik bir konuda bilirkişilik kurumunu kullandığını ve kararlarını gelen raporlara göre verdiği gerçeğini de göz önünde bulundurursak hekimler aleyhine gelişen aleyhe durumun tıbbi raporlardaki farklılıklardan kaynaklandığı da bir gerçektir.


Hastane organizasyon sorumluluğuna ilişkin yazılarımızda, ekip çalışmasının söz konusu olduğu ameliyathane gibi çalışma alanlarında güven ilkesinin geçerli olduğu, kişilerin bir diğerinin işini standartlara ve koyulan kurallara uygun yaptığının kabulü ile hareket ettikleri, bu sebeple iş bu ekibin liyakata göre seçilmiş, çalışma alanına ilişkin eğitimini almış olmasından da hastanelerin sorumlu olması gerektiği hususları vurgulanmıştır. Aşağıda tam metin olarak verilen kararlar sebebiyle her tür özene rağmen oluşabilecek bir durumdan ötürü idarenin hekime rücu, hemşireye rücu adalet duygusunu zedeleyecek sonuçlar doğuracaktır.


EMSAL KARAR 1-


GAZİANTEP BÖLGE İDARE MAHKEMESİ ÜÇÜNCÜ İDARİ DAVA DAİRESİ ESAS NO:2019/767 KARAR NO: 2020/1818

Karar veren ………… İdare Mahkemesi Hakimliği’nce dava dosyası incelenerek işin gereği düşünüldü: ………………………Anayasa’nın 56. maddesinde, devletin herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla görevli olduğu, 65. maddesinde ise devletin, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek mali kaynakların yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği belirtilmiştir. Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. 25/6/2015 tarih ve 29397 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tıbbi Cihazların Test, Kontrol ve Kalibrasyonu Hakkında Yönetmeliğin ”Amaç” başlıklı 1. maddesinde; ”Bu Yönetmeliğin amacı tıbbi cihazların kullanımları süresince hastaların, kullanıcıların ve üçüncü şahısların sağlık ve güvenliği açısından ortaya çıkabilecek tehlikelere karşı korunmalarını sağlamak için tıbbi cihazlarda yapılması gereken test, kontrol ve kalibrasyon hizmeti ile ilgili usul ve esasları düzenlemektir.” hükmüne, ”Tanımlar” başlıklı 4. maddesinin (ı) bendinde sağlık hizmet sunucuları, sağlık hizmetini sunan veya üreten gerçek kişiler ve tüzel kişiler ile bunların tüzel kişiliği olmayan şubelerini ve bunlara bağlı bulunan mobil sağlık araçlarını, (j) bendinde test, kontrol ve kalibrasyon ise, bir cihazın, ulusal ve uluslararası protokol, kılavuz ve standartlar ile üretici kriterleri dikkate alınarak belirlenmiş olan çalışma aralığında olup olmadığını tespit etmek amacı ile ayarlama faaliyetleri hariç olmak üzere gerçekleştirilen deneysel, duyusal ve ölçümsel faaliyetlerin tamamını ifade edeceği hükmüne, ”Test, kontrol ve kalibrasyon esasları” başlıklı 10. maddenin 2. fıkrasında; ”Cihazların test, kontrol ve kalibrasyonlarının periyotlarına dair ulusal ve uluslararası protokol, kılavuz ve standartlar ile üretici kriterlerinde herhangi bir süre belirtilmemiş ise test, kontrol ve kalibrasyonları yılda en az bir kez yapılır.” hükmüne, ”Sağlık hizmet sunucularının yükümlülüğü” başlıklı 24. maddesinin 1. fıkrasında, sağlık hizmet sunucuları, bu Yönetmeliğe uygun olarak, kullanımları süresince cihazlarının test, kontrol ve kalibrasyonlarını yaptırmakla yükümlü oldukları, 2. fıkrasında ise, sağlık hizmet sunucuları, cihazların test, kontrol ve kalibrasyonlarının periyotlarına dair ulusal ve uluslararası protokol, kılavuz ve standartlar ile üretici kriterlerinde herhangi bir süre belirtilmemiş ise test, kontrol ve kalibrasyonları yılda en az bir kez yaptırır düzenlemesine yer verilmiştir. İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan doğruya ve asli nedenini oluşturmaktadır. İdare hukukunun ilkeleri ve Danıştay'ın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin açık ve belli bir ağırlıktaki hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir. Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Dosyanın incelenmesinden, davacının ………….. Bölge Devlet Hastanesi’nde geçirmiş olduğu kıl dönmesi ameliyatı sonrasında sol bacağında iki yaranın oluştuğu, bunun üzerine 1/8/2016 tarihli dilekçeyle olay ile ilgili olarak hastane personelinden bilgi talep ettiği, sonrasında oluştuğu iddia olunan zararın giderilmesi istemiyle 30/12/2016 tarihinde davalı idareye yapılan başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine ………… maddi, ……….. manevi …….zararın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. “


BİLİRİŞİ İNCELEMESİ


“Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi hukuki bilginin yanında teknik bilgiyi de gerektirdiğinden, ………….., tüm bilgi ve belgeler toplanmak suretiyle dava dosyası İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na gönderilmesi üzerine Adli Tıp Kurumu 7. İhtisas Kurulu Başkanlığı’nın 30/5/2018 tarih ve 1498 karar sayılı raporunda özetle; ”………. ile ilgili adli ve tıbbi belgelerin değerlendirilmesinde; dosya içeriğindeki adli ve tıbbi belgelerin incelenmesi sonucunda mevcut lezyonların koterden kaynaklanan bir yanık olduğunun kabulünün gerektiği, normal şartlarda rutin kontrolleri yapılan bir cihazda böyle bir yanığın oluşmasının beklenmediği, bu tür aletlerin idare tarafından rutin kontrollerinin ve bakımlarının yaptırılmasının gerektiği, ancak rutin kontrole rağmen bu tür teknik cihazların müdahale sırasında da arızalanabileceği, dolayısıyla ilgili sağlık çalışanlarına atfı kabil kusur bulunmadığı, idarenin sorumluluğunun da rutin kontrollerin ve bakımların gerekli şekilde yapılmaması halinde oluşabileceği, bu hususun adli tahkikat ile aydınlatılması gerektiği” sonuç ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir. ………… Adli Tıp Kurumu Başkanlığı nezdinde yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde hazırlanan teknik raporda, davacının sol bacağında oluşan yanık izinin koterden kaynaklı olduğu, normal şartlarda rutin kontrolleri yapılan bir cihazda yanığın oluşmasının beklenmediği belirtildikten sonra idarenin sorumluluğundan söz edilebilmesi için ameliyat esnasında kullanılan teknik cihazların rutin bakım ve kontrollerinin yapılıp yapılmadığı hususunun araştırılması gerektiği belirtildiğinden, uyuşmazlığın çözümü için davacının ameliyatında kullanılan cihazların yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca davalı idarece rutin bakım ve kontrollerinin yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.


Öte yandan, Mahkememizin 19/12/2017 tarihli ara kararına gönderilen 29/12/2017 tarih ve E.102 sayılı cevabi yazının ekinde bulunan tıbbi mütalaada; ”koter plağına bağlı olarak bacakta oluşan 3×2 cm’lik yanığın plaktes bir elektrik kaçağı veya benzeri teknik sıkıntılardan kaynaklandığı aşikardır” şeklinde tespitlere yer verildiği, yine ameliyatı gerçekleştiren doktor tarafından verilen bilgi notunda da ”bu plak yanığının plaktaki teknik bir sorundan kaynaklanabileceğinin” belirtildiği görülmektedir. Bu kapsamda, ……….. davacının ameliyatında kullanılan teknik cihazda ne gibi teknik sorunların oluşabileceği, ameliyat esnasında elektrik kaçağı veya başkaca bir teknik sorunun oluşup oluşmadığı, yine davacının ameliyatında kullanılan teknik cihazların rutin bakım ve kontrollerinin ne şekilde yapıldığının sorulduğu, ara kararına verilen cevabi yazıda, hastanede kullanılan cihazların rutin kontrollerinin 25/6/2015 tarih ve 29397 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Tıbbi Cihazların Test, Kontrol ve Kalibrasyonu Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine göre yapıldığı belirtildikten sonra davalı idarece söz konusu cihazların bakım ve onarımı için 24/11/2016-24/11/2017 tarih aralığını kapsayacak şekilde hizmet alımının yapıldığını gösteren bilgiler gönderilmiş ise de, davacının ameliyatının gerçekleştiği 9/6/2016 tarihten önce anılan cihazların rutin bakımının ve kontrolünün yapıldığına dair herhangi bir bilgi ve belgenin sunulmadığı, yine ameliyat esnasında kullanılan cihazlarda elektrik kaçağı gibi teknik sorunların oluşup oluşmadığı hususunda da herhangi bir açıklamaya yer verilmediği anlaşılmaktadır. İdarenin eyleminden doğan zararlardan dolayı sorumlu tutulabilmesi, öteki sorumluluk halleri kadar hizmet kusuruna dayalı sorumluluğunun da bulunmasına bağlı olup, gerek öğretide gerekse yargı içtihatlarında hizmet kusuru; idarenin yapmakla yükümlü olduğu bir kamu hizmetinin kuruluşunda, teşkilatın yapısında, personelde ya da işleyişinde gereken emir, direktif ve talimatların verilmemesi, gözetim ve denetiminin yapılmaması, hizmete yönelik araçların yetersiz, elverişsiz, kötü olması, gereken tedbirlerin alınmaması, geç hareket edilmesi veya hiç faaliyette bulunulmaması sonucu oluşan bir takım aksaklık, aykırılık, bozukluk, özensizlik, eksiklik ve sakatlık olarak tanımlanmaktadır. Bu halde, idare, yukarıda anılan yükümlülüklerini yerine getirmeyerek hizmetin kötü ve geç işlemesi ve bu yüzden bir zarara neden olunması durumunda, Anayasanın yukarıda anılan hükmü uyarınca hizmetten faydalanan ya da hizmete yabancı kişilerin uğradığı zararları tazmin etmek zorundadır. Tüm bu değerlendirmeler sonucunda, gerek ameliyatı gerçekleştiren doktorun ifadesi, gerek dosya içerisinde bulunan tıbbi mütalaa, gerekse mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda Adli Tıp Kurumunca düzenlenen rapora göre ameliyat sonrasında davacının sol bacağında oluşan yanık izinin ameliyat esnasında kullanılan koter cihazından kaynaklandığı, davalı idare tarafından ameliyat öncesinde kullanılacak cihazların rutin bakım ve kontrollerinin yapıldığına dair herhangi bir bilgi ve belgenin sunulmadığı, başka bir anlatımla, yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca sağlık hizmeti sunan davalı idarenin operasyon esnasında kullanılan cihazların rutin olarak test, kontrol ve kalibrasyon işlemlerini yaptırmadığı anlaşılmakla, davalı idarece sunulan sağlık hizmetinin kötü işlediği sonucuna varılmıştır. Bu durumda, hukuk devleti ilkesi uyarınca, idarelerin kamu hizmetinin gereği gibi işleyebilmesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli araç ve gereçle donatılmış bina ve tesislerde, kullanılan araç ve gereçlerin kontrolleri de sağlanarak hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu hususu tartışmasız olduğundan, ameliyat sonrasında davacının bacağında yaraların oluşması davalı idarece hizmetin sunumu sırasında kullanılan cihazların bakım ve kontrolünün yapılmamasından kaynaklandığı, bu nedenle hizmet kusurunun bulunduğu görülmüş olup, idarece sunulan hizmetin kötü işlemesi nedeniyle meydana gelen zarardan sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır. “


“Uyuşmazlık, davacının ……. manevi tazminat istemi yönünden incelendiğinde; Kişinin manevi değerlerinde meydana gelen eksilme ile duyulan acı, üzüntü ve sarsıntının bir miktar parayla kısmen de olsa hafifletilmesini sağlamak amacına yönelik ve bir manevi tatmin aracı olan manevi tazminata hükmedilebilmesi, ancak bir manevi zararın mevcut olması halinde mümkündür. Manevi değerlerinde meydana gelen eksilme ile ile duyulan acı, üzüntü ve sarsıntı karşılığı olarak takdir edilecek olan manevi tazminatın belirlenmesinde, olayın meydana geliş şekli, yaralanma derecesi, yaralanma sonucunda herhangi bir kalıcı iz kalıp kalmadığı gibi hususların göz önünde bulundurulması gerekmektedir. O halde, kişinin manevi değerlerinde meydana gelen eksilme ile duyulan acı, üzüntü ve sarsıntının bir miktar parayla kısmen de olsa hafifletilmesini sağlamak amacına yönelik ve bir manevi tatmin aracı olan manevi tazminata hükmedilebilmesi, ancak bir manevi zararın mevcut olması halinde mümkün olabileceği açık olup, davalı idarenin yürütmekte olduğu hizmetin kötü işlediği, davacının bacağında oluşan yaralara ilişkin ameliyat sonrasındaki hali ile bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesinden önceki halini gösterir görsel veriler ve davacının bacağında oluşan skar izinin sürekli olduğuna dair Dicle Üniversitesi Hastanesinden alınan 2/11/2017 tarihli sağlık kurulu raporu bir arada değerlendirildiğinde, dava konusu olay nedeniyle davacı adına ……….. manevi tazminata hükmedilmesi, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin ise reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. …………….”


“Uyuşmazlık, davacının ………. Maddi tazminat istemi yönünden incelendiğinde; Olayda, davacının bacağında meydana gelen yanıklar dolayısıyla …………………………….. Yukarıda yapılan açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde hükme esas alınabilecek nitelik ve yeterlilikte olmadığı anlaşılmış olup, davacının maddi tazminat talebinin reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.”…kişinin manevi değerlerinde meydana gelen eksilme ile duyulan acı, üzüntü ve sarsıntının bir miktar parayla kısmen de olsa hafifletilmesini sağlamak amacına yönelik ve bir manevi tatmin aracı olan manevi tazminata hükmedilebilmesi, ancak bir manevi zararın mevcut olması halinde mümkün olabileceği açık olup, davalı idarenin yürümekte olduğu hizmetin kötü işlediği, davacının bacağında oluşan yaralar ilişkin ameliyat sonrasındaki hali ile bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesinden önceki halini gösterir görsel veriler ve davacının bacağında oluşan skar izinin sürekli olduğuna dair Dicle Üniversitesi Hastanesinden alınan 2/11/2017 tarihli sağlık kurulu raporu bir arada değerlendirildiğinde, dava konusu olay nedeniyle davacı adına 7.500,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin ise reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır…”


İSTİNAF TALEBİ; “.. Batman İdare Mahkemesi’nce verilen 31/12/2018 gün ve E:2017/504, K:2018/1097 sayılı kararın; sağlık hizmetlerinin gereği gibi verildiği, idareye atfedilecek bir kusurun bulunmadığı ileri sürülerek, istinaf yoluyla incelenerek kaldırılmasına karar verilmesi istenilmektedir”


BİM KARARI “ Batman İdare Mahkemesi’nce verilen 31/12/2018 gün ve E:2017/504, K:2018/1097 sayılı karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine, posta giderinden ibaret 87,50-TL yargılama giderinin istinaf yoluna başvuran davalı idare üzerinde bırakılmasına, istinaf gideri için tahsil edilen paranın kullanılmayan kısmının ilgilisine iade edilmesine, 22/12/2020 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.


EMSAL KARAR 2-

KOCAELİ 1. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2017/956 KARAR NO : 2021/278


Dava, davacı tarafından, 06/12/2016 tarihinde ..…….. Devlet Hastanesinde göbek fıtığı nedeniyle geçirdiği operasyon sırasında sağ ayağında yanık meydana geldiği, ayağının nasıl yandığına ilişkin olarak tarafına hiç bir bilgi verilmediği ve olayın aydınlatılmadığı, anılan olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu ileri sürülerek fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması kaydıyla şimdilik 20.000,00-TL maddi, 40.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır…………..


Dava konusu olayda idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun tespiti tıbbi bilgi gerektirdiğinden Mahkememizin ara kararıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup, yaptırılan bilirkişi incelemesi üzerine Adli Tıp Kurumu 7. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 31.05.2019 tarih ve 2969 karar sayılı bilirkişi raporunda özetle“06/12/2016 tarihinde ……. Devlet Hastanesinde göbek fıtığı nedeniyle geçirdiği operasyon sonrasında sağ ayağında 2. derece yanık geliştiği bildirilen ……… hakkında düzenlenen adli ve tıbbi belgelerin değerlendirilmesinde; Kişinin karın ağrısı, şişlik ve hassasiyet şikayetleri ile …….. Devlet Hastanesine başvurduğu, 10/10/2016 tarihli yüzeyel doku USG’de umbilikus sol yan kesimden cilt altına yaklaşık 55 mm çapta herniye olan omental yağlı doku tespit edildiği, 06/12/2016 tarihinde spinal anestezi altında epigastrik herni ameliyatı yapıldığı, aynı gün ameliyat sonrasında sağ ayak tabanında acı ve yanma tariflediği, hemşire tarafından yapılan kontrolünde bu bölgede kızarıklık ve bül tespit edildiği, ……………06/12/2016 tarihinde ……..Devlet Hastanesinde yapılan epigastrik herni ameliyatının endikasyonunun ve tekniğinin tıbben uygun olduğu, ameliyat sonrasında sağ ayak tabanında yaklaşık 10 cm çapında büllü yanık tespit edildiği, ifadeler ve dava dosyasında mevcut tıbbi belgelerde söz konusu yanıkların ne şekilde oluştuğu hakkında bilgi bulunmadığı, ilgili hekim ve hemşirenin ‘koterin sol bacak arka kısmına yerleştirildiği’ şeklindeki ifadelerinin kabulü halinde; bu yanığın ameliyat sırasında veya sonrasında hastayı ısıtmak için kullanılan bir cihazın (elektrikli battaniye, sıcak havalı hasta ısıtıcısı vb.) kontrolsüz kullanımı sonucu oluşabileceği, bu cihazın kontrolsüz kullanımının özen eksikliği olarak değerlendirildiği, kişide yanıklar tespit edildikten sonra uygulanan tedavilerin, yapılan Dermatoloji konsültasyonunun ve ileri tedavi için Su Altı Hekimliği tarafından yapılan hiperbarik oksijen tedavisinin tıp kurallarına uygun olduğu, Ameliyat sırasında veya sonrasında kişiyi ısıtmak için bir cihaz kullanılmadığının tarafınızca tespiti halinde; sağ ayak tabanında saptanan yanığın koter ile oluştuğunun kabulü gerektiği, normal şartlarda koter plağının geniş yüzeyli alanlara (kalça, bacak dış yan vb) tam temas sağlanacak şekilde yerleştirilmesi gerektiğinin tıbben bilindiği, kişide sağ ayak tabanında tespit edilen yanık bölgesinin standart koter uygulamaları ile oluşmasının beklenmediği, koter plağının bu bölgede kullanılması halinde plak kullanılan bölgenin uygun olmaması ve bu bölgede tam temasın sağlanmasının beklenmeyeceği, dolayısıyla koter plağını yerleştiren sağlık personeli, kontrolü sağlamakla görevli ameliyat sirküler hemşiresi ve ameliyatın sorumlusu hekiminin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olmadığı, ………….


Uyuşmazlık konusu olayda, davacının sağ ayak tabanında tespit edilen yanık bölgesinin standart koter uygulamaları ile oluşmasının beklenmediği, koter plağının bu bölgede kullanılması halinde plak kullanılan bölgenin uygun olmaması ve bu bölgede tam temasın sağlanmasının beklenmeyeceği, dolayısıyla koter plağını yerleştiren sağlık personeli, kontrolü sağlamakla görevli ameliyat sirküler hemşiresi ve ameliyatın sorumlusu hekiminin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olmadığı, dikkate alındığında davalı idarenin sağlık hizmetini sunumunda hizmet kusurunun bulunduğu açıktır. Davacı tarafından davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklı olarak maddi ve manevi tazminat talep edildiğinden bu istemler yönünden aşağıda yer verildiği üzere ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir.


Maddi tazminat istemi yönünden;………..Bu durumda, davacı tarafından tedavi gideri için ödemiş olduğu 152,00-TL maddi zararın davalı idareye başvuru tarihi olan 21/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi gerektiği, kalan maddi tazminat isteminin ise yukarıda açıklanan gerekçeler kapsamında kabulüne olanak bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.


Manevi tazminat istemi yönünden;…….. Olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibariyle uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır. Bu durumda, tedavi sürecinde ve sonrasında davacının yaşadığı sıkıntılar ve davalı idarenin sağlık hizmetini sunumunda hizmet kusurunun bulunduğu dikkate alındığında, olay nedeniyle elem ve üzüntü yaşadığı ve manevi zarara uğradığı açık olup; olayın oluş biçimi ve niteliği dikkate alınarak, davalı idarenin davacıya takdiren 40.000,00-TL manevi tazminat ödemesi gerektiği sonucuna varılmıştır.”


SONUÇ OLARAK;


Koter Yanığının Sebebi Malpraktis Mi, Komplikasyon Mu Yoksa Organizasyon Eksikliği Midir? Sorularına verilecek cevapların netleşmesi halinde, koter yanığı sebebi ile açılan davalarda hekim ve hemşirelere yönelik davaların ve idarenin rücusunun önüne geçilmiş olacaktır.


Nitekim birinci karar hemşire ve hekimlere kusur atfetmez ve idarenin organizasyon sorumluluğuna işaret ederken, ikinci karar hekim ve hemşirelere kusur atfetmektedir. Bu tür rapor ve kararlardaki farklılıklar hekimlere duygu olarak ne yaparsak yapalım ne olacağı belli olmaz, hukuk karşısında mahkûm edilebiliriz gibi algıya sebep olmakta adalet duyguları zedelenmektedir.


ARB.AV. AYŞE ACAR YÜCEL


HANYALOĞLU-ACAR HUKUK BÜROSU



Koter Yanığı sebebiyle açılan davalarda (koşullar ve donanım aynı olduğu durumlarda dahi) alınan bilirkişi raporlarının ve mahkeme kararlarının farklılığının sebebi nedir? Sorularına emsal TC. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Üçüncü İdari Dava Dairesi 2019/767 Esas 2020/1818 Karar ve T.C. Kocaeli 1. İdare Mahkemesi Esas No: 2017/956 Karar No: 2021/278 Nolu dosyalar üzerinden cevap arayacağız.


Koter yanığı vakalarında hekimin özenli davranışlarına rağmen sonucun değişmeyeceği açık olmasına rağmen alınan teknik bilirkişi raporları ve mahkeme kararlarının farklılığı hekim mağduriyetlerine yol açmakta, idarelerin hekimlere rücu etmesine sebebiyet verilmektedir.


Koter yanığı sebebiyle değişik branşlardan hekimlere karşı çok sayıda dava açılmakta ve hekimler yıllarca yorucu dava süreçlerini takip etmek zorunda kalmaktadır. Koter kullanımı sonrasında müdahale bölgesinin dışında hastaların ayak, bacak arkası vs bölgelerinde oluşabilen yanıkların hekim müdahalesi ile bir ilgisi var mıdır? İlgisi yoksa niçin bu davalar hekim aleyhine açılır ya da İdareler açılan davaları hekimlere tebliğ ederek ileride kendilerine rücu edilebileceğini bildirirler?


İncelemeye konu yaptığımız emsal bilirkişi raporu ve kararlarda özetle;


EMSAL RAPOR ÖZET 1 “tıbbi belgelerin incelenmesi sonucunda mevcut lezyonların koterden kaynaklanan bir yanık olduğunun kabulünün gerektiği, normal şartlarda rutin kontrolleri yapılan bir cihazda böyle bir yanığın oluşmasının beklenmediği, bu tür aletlerin idare tarafından rutin kontrollerinin ve bakımlarının yaptırılmasının gerektiği, ancak rutin kontrole rağmen bu tür teknik cihazların müdahale sırasında da arızalanabileceği, dolayısıyla ilgili sağlık çalışanlarına atfı kabil kusur bulunmadığı, idarenin sorumluluğunun da rutin kontrollerin ve bakımların gerekli şekilde yapılmaması halinde oluşabileceği, bu hususun adli tahkikat ile aydınlatılması gerektiği” şeklindedir


EMSAL KARAR ÖZET 1 “Bu durumda, hukuk devleti ilkesi uyarınca, idarelerin kamu hizmetinin gereği gibi işleyebilmesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli araç ve gereçle donatılmış bina ve tesislerde, kullanılan araç ve gereçlerin kontrolleri de sağlanarak hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu hususu tartışmasız olduğundan, ameliyat sonrasında davacının bacağında yaraların oluşması davalı idarece hizmetin sunumu sırasında kullanılan cihazların bakım ve kontrolünün yapılmamasından kaynaklandığı, bu nedenle hizmet kusurunun bulunduğu görülmüş olup, idarece sunulan hizmetin kötü işlemesi nedeniyle meydana gelen zarardan sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır. “


KARAR DEĞERLENDİRMEMİZ;

Birinci rapor ve birinci karar üzerinden Koter Yanığının Sebebi Malpraktis Mi, Komplikasyon Mu Yoksa Organizasyon Eksikliği Midir? Sorusuna cevap verdiğimizde karşımıza hastanelerin “Organizasyon Eksiliği” çıkmaktadır. Birinci Karar ve raporda Koter yanıklarında ameliyathane ekibine yani hekim, sağlık personeli ve sirküler hemşireye kusur atfedilmediği, koter yanığının her türlü özene rağmen oluşabilecek bir durum olduğunun tespiti yapılmış ve hastanenin koter cihazına ilişkin rutin bakımlarının olması halinde organizasyon sorumluluğunun da olmayacağı, rutin bakımlarının bulunmaması halinde hastanelerin organizasyon kusurundan bahsedileceği sonucuna varılmış ve hasta lehine manevi tazminata hükmedilmiştir.


Burada hükmedilen manevi tazminat uygulamada hekim ve hemşireye rücu ediliyor olsa da Bilirkişi raporunda açık bir şekilde sağlık çalışanlarına kusur atfedilmediği için Sağlık Bakanlığının bu davaları kazanma ihtimali bulunmamaktadır.


ANCAK 2. RAPOR VE 2. KARARA BAKTIĞIMIZDA;


EMSAL RAPOR ÖZET 2 : “ dolayısıyla koter plağını yerleştiren sağlık personeli, kontrolü sağlamakla görevli ameliyat sirküler hemşiresi ve ameliyatın sorumlusu hekiminin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olmadığı” şeklindedir.


EMSAL KARAR ÖZET 2 : “Uyuşmazlık konusu olayda, davacının sağ ayak tabanında tespit edilen yanık bölgesinin standart koter uygulamaları ile oluşmasının beklenmediği, koter plağının bu bölgede kullanılması halinde plak kullanılan bölgenin uygun olmaması ve bu bölgede tam temasın sağlanmasının beklenmeyeceği, dolayısıyla koter plağını yerleştiren sağlık personeli, kontrolü sağlamakla görevli ameliyat sirküler hemşiresi ve ameliyatın sorumlusu hekiminin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olmadığı, dikkate alındığında davalı idarenin sağlık hizmetini sunumunda hizmet kusurunun bulunduğu açıktır” şeklinde olup hasta lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmiştir.


KARAR DEĞERLENDİRMEMİZ

İkinci rapor ve İkinci karar üzerinden Koter Yanığının Sebebi Malpraktis Mi, Komplikasyon Mu Yoksa Organizasyon Eksikliği Midir? Sorusuna cevap aradığımızda vereceğimiz cevap tamamen değişecektir. Zira bu karara dayanak yapılan emsal raporlarda hastanelerin organizasyon sorumluluğundan çok ameliyathane ekibinin sorumluluğu üzerinde durularak hekim ve hemşire ve plakayı yerleştiren sağlık personeline kusur atfedilmiştir.


Sorularımıza yukarıda verilen iki emsal bilirkişi raporu ve iki emsal karar özeti üzerinden baktığımızda hukuk karşısında tutarlılık görülmemektedir. Mahkemelerin tıbbi teknik bir konuda bilirkişilik kurumunu kullandığını ve kararlarını gelen raporlara göre verdiği gerçeğini de göz önünde bulundurursak hekimler aleyhine gelişen aleyhe durumun tıbbi raporlardaki farklılıklardan kaynaklandığı da bir gerçektir.


Hastane Organizasyon sorumluluğuna ilişkin yazılarımızda, ekip çalışmasının söz konusu olduğu ameliyathane gibi çalışma alanlarında güven ilkesinin geçerli olduğu, kişilerin bir diğerinin işini standartlara ve koyulan kurallara uygun yaptığının kabulü ile hareket ettikleri, bu sebeple iş bu ekibin Liyakata göre seçilmiş, çalışma alanına ilişkin eğitimini almış olmasından da hastanelerin sorumlu olması gerektiği hususları vurgulanmıştır. Aşağıda tam metin olarak verilen kararlar sebebiyle her tür özene rağmen oluşabilecek bir durumdan ötürü idarenin hekime rücu, hemşireye rücu adalet duygusunu zedeleyecek sonuçlar doğuracaktır.


EMSAL KARAR 1-


T.C. GAZİANTEP BÖLGE İDARE MAHKEMESİ ÜÇÜNCÜ İDARİ DAVA DAİRESİ ESAS NO:2019/767 KARAR NO: 2020/1818


“TÜRKMİLLETİADINA


Karar veren ………… İdare Mahkemesi Hakimliği’nce dava dosyası incelenerek işin gereği düşünüldü: ………………………Anayasa’nın 56. maddesinde, devletin herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla görevli olduğu, 65. maddesinde ise devletin, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek mali kaynakların yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği belirtilmiştir. Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. 25/6/2015 tarih ve 29397 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tıbbi Cihazların Test, Kontrol ve Kalibrasyonu Hakkında Yönetmeliğin ”Amaç” başlıklı 1. maddesinde; ”Bu Yönetmeliğin amacı tıbbi cihazların kullanımları süresince hastaların, kullanıcıların ve üçüncü şahısların sağlık ve güvenliği açısından ortaya çıkabilecek tehlikelere karşı korunmalarını sağlamak için tıbbi cihazlarda yapılması gereken test, kontrol ve kalibrasyon hizmeti ile ilgili usul ve esasları düzenlemektir.” hükmüne, ”Tanımlar” başlıklı 4. maddesinin (ı) bendinde sağlık hizmet sunucuları, sağlık hizmetini sunan veya üreten gerçek kişiler ve tüzel kişiler ile bunların tüzel kişiliği olmayan şubelerini ve bunlara bağlı bulunan mobil sağlık araçlarını, (j) bendinde test, kontrol ve kalibrasyon ise, bir cihazın, ulusal ve uluslararası protokol, kılavuz ve standartlar ile üretici kriterleri dikkate alınarak belirlenmiş olan çalışma aralığında olup olmadığını tespit etmek amacı ile ayarlama faaliyetleri hariç olmak üzere gerçekleştirilen deneysel, duyusal ve ölçümsel faaliyetlerin tamamını ifade edeceği hükmüne, ”Test, kontrol ve kalibrasyon esasları” başlıklı 10. maddenin 2. fıkrasında; ”Cihazların test, kontrol ve kalibrasyonlarının periyotlarına dair ulusal ve uluslararası protokol, kılavuz ve standartlar ile üretici kriterlerinde herhangi bir süre belirtilmemiş ise test, kontrol ve kalibrasyonları yılda en az bir kez yapılır.” hükmüne, ”Sağlık hizmet sunucularının yükümlülüğü” başlıklı 24. maddesinin 1. fıkrasında, sağlık hizmet sunucuları, bu Yönetmeliğe uygun olarak, kullanımları süresince cihazlarının test, kontrol ve kalibrasyonlarını yaptırmakla yükümlü oldukları, 2. fıkrasında ise, sağlık hizmet sunucuları, cihazların test, kontrol ve kalibrasyonlarının periyotlarına dair ulusal ve uluslararası protokol, kılavuz ve standartlar ile üretici kriterlerinde herhangi bir süre belirtilmemiş ise test, kontrol ve kalibrasyonları yılda en az bir kez yaptırır düzenlemesine yer verilmiştir. İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan doğruya ve asli nedenini oluşturmaktadır. İdare hukukunun ilkeleri ve Danıştay'ın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin açık ve belli bir ağırlıktaki hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir. Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Dosyanın incelenmesinden, davacının ………….. Bölge Devlet Hastanesi’nde geçirmiş olduğu kıl dönmesi ameliyatı sonrasında sol bacağında iki yaranın oluştuğu, bunun üzerine 1/8/2016 tarihli dilekçeyle olay ile ilgili olarak hastane personelinden bilgi talep ettiği, sonrasında oluştuğu iddia olunan zararın giderilmesi istemiyle 30/12/2016 tarihinde davalı idareye yapılan başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine ………… maddi, ……….. manevi …….zararın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. “


BİLİRİŞİ İNCELEMESİ


“Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi hukuki bilginin yanında teknik bilgiyi de gerektirdiğinden, ………….., tüm bilgi ve belgeler toplanmak suretiyle dava dosyası İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na gönderilmesi üzerine Adli Tıp Kurumu 7. İhtisas Kurulu Başkanlığı’nın 30/5/2018 tarih ve 1498 karar sayılı raporunda özetle; ”………. ile ilgili adli ve tıbbi belgelerin değerlendirilmesinde; dosya içeriğindeki adli ve tıbbi belgelerin incelenmesi sonucunda mevcut lezyonların koterden kaynaklanan bir yanık olduğunun kabulünün gerektiği, normal şartlarda rutin kontrolleri yapılan bir cihazda böyle bir yanığın oluşmasının beklenmediği, bu tür aletlerin idare tarafından rutin kontrollerinin ve bakımlarının yaptırılmasının gerektiği, ancak rutin kontrole rağmen bu tür teknik cihazların müdahale sırasında da arızalanabileceği, dolayısıyla ilgili sağlık çalışanlarına atfı kabil kusur bulunmadığı, idarenin sorumluluğunun da rutin kontrollerin ve bakımların gerekli şekilde yapılmaması halinde oluşabileceği, bu hususun adli tahkikat ile aydınlatılması gerektiği” sonuç ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir. ………… Adli Tıp Kurumu Başkanlığı nezdinde yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde hazırlanan teknik raporda, davacının sol bacağında oluşan yanık izinin koterden kaynaklı olduğu, normal şartlarda rutin kontrolleri yapılan bir cihazda yanığın oluşmasının beklenmediği belirtildikten sonra idarenin sorumluluğundan söz edilebilmesi için ameliyat esnasında kullanılan teknik cihazların rutin bakım ve kontrollerinin yapılıp yapılmadığı hususunun araştırılması gerektiği belirtildiğinden, uyuşmazlığın çözümü için davacının ameliyatında kullanılan cihazların yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca davalı idarece rutin bakım ve kontrollerinin yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.


Öte yandan, Mahkememizin 19/12/2017 tarihli ara kararına gönderilen 29/12/2017 tarih ve E.102 sayılı cevabi yazının ekinde bulunan tıbbi mütalaada; ”koter plağına bağlı olarak bacakta oluşan 3×2 cm’lik yanığın plaktes bir elektrik kaçağı veya benzeri teknik sıkıntılardan kaynaklandığı aşikardır” şeklinde tespitlere yer verildiği, yine ameliyatı gerçekleştiren doktor tarafından verilen bilgi notunda da ”bu plak yanığının plaktaki teknik bir sorundan kaynaklanabileceğinin” belirtildiği görülmektedir. Bu kapsamda, ……….. davacının ameliyatında kullanılan teknik cihazda ne gibi teknik sorunların oluşabileceği, ameliyat esnasında elektrik kaçağı veya başkaca bir teknik sorunun oluşup oluşmadığı, yine davacının ameliyatında kullanılan teknik cihazların rutin bakım ve kontrollerinin ne şekilde yapıldığının sorulduğu, ara kararına verilen cevabi yazıda, hastanede kullanılan cihazların rutin kontrollerinin 25/6/2015 tarih ve 29397 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Tıbbi Cihazların Test, Kontrol ve Kalibrasyonu Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine göre yapıldığı belirtildikten sonra davalı idarece söz konusu cihazların bakım ve onarımı için 24/11/2016-24/11/2017 tarih aralığını kapsayacak şekilde hizmet alımının yapıldığını gösteren bilgiler gönderilmiş ise de, davacının ameliyatının gerçekleştiği 9/6/2016 tarihten önce anılan cihazların rutin bakımının ve kontrolünün yapıldığına dair herhangi bir bilgi ve belgenin sunulmadığı, yine ameliyat esnasında kullanılan cihazlarda elektrik kaçağı gibi teknik sorunların oluşup oluşmadığı hususunda da herhangi bir açıklamaya yer verilmediği anlaşılmaktadır. İdarenin eyleminden doğan zararlardan dolayı sorumlu tutulabilmesi, öteki sorumluluk halleri kadar hizmet kusuruna dayalı sorumluluğunun da bulunmasına bağlı olup, gerek öğretide gerekse yargı içtihatlarında hizmet kusuru; idarenin yapmakla yükümlü olduğu bir kamu hizmetinin kuruluşunda, teşkilatın yapısında, personelde ya da işleyişinde gereken emir, direktif ve talimatların verilmemesi, gözetim ve denetiminin yapılmaması, hizmete yönelik araçların yetersiz, elverişsiz, kötü olması, gereken tedbirlerin alınmaması, geç hareket edilmesi veya hiç faaliyette bulunulmaması sonucu oluşan bir takım aksaklık, aykırılık, bozukluk, özensizlik, eksiklik ve sakatlık olarak tanımlanmaktadır. Bu halde, idare, yukarıda anılan yükümlülüklerini yerine getirmeyerek hizmetin kötü ve geç işlemesi ve bu yüzden bir zarara neden olunması durumunda, Anayasanın yukarıda anılan hükmü uyarınca hizmetten faydalanan ya da hizmete yabancı kişilerin uğradığı zararları tazmin etmek zorundadır. Tüm bu değerlendirmeler sonucunda, gerek ameliyatı gerçekleştiren doktorun ifadesi, gerek dosya içerisinde bulunan tıbbi mütalaa, gerekse mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda Adli Tıp Kurumunca düzenlenen rapora göre ameliyat sonrasında davacının sol bacağında oluşan yanık izinin ameliyat esnasında kullanılan koter cihazından kaynaklandığı, davalı idare tarafından ameliyat öncesinde kullanılacak cihazların rutin bakım ve kontrollerinin yapıldığına dair herhangi bir bilgi ve belgenin sunulmadığı, başka bir anlatımla, yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca sağlık hizmeti sunan davalı idarenin operasyon esnasında kullanılan cihazların rutin olarak test, kontrol ve kalibrasyon işlemlerini yaptırmadığı anlaşılmakla, davalı idarece sunulan sağlık hizmetinin kötü işlediği sonucuna varılmıştır. Bu durumda, hukuk devleti ilkesi uyarınca, idarelerin kamu hizmetinin gereği gibi işleyebilmesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli araç ve gereçle donatılmış bina ve tesislerde, kullanılan araç ve gereçlerin kontrolleri de sağlanarak hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu hususu tartışmasız olduğundan, ameliyat sonrasında davacının bacağında yaraların oluşması davalı idarece hizmetin sunumu sırasında kullanılan cihazların bakım ve kontrolünün yapılmamasından kaynaklandığı, bu nedenle hizmet kusurunun bulunduğu görülmüş olup, idarece sunulan hizmetin kötü işlemesi nedeniyle meydana gelen zarardan sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır. “


“Uyuşmazlık, davacının ……. manevi tazminat istemi yönünden incelendiğinde; Kişinin manevi değerlerinde meydana gelen eksilme ile duyulan acı, üzüntü ve sarsıntının bir miktar parayla kısmen de olsa hafifletilmesini sağlamak amacına yönelik ve bir manevi tatmin aracı olan manevi tazminata hükmedilebilmesi, ancak bir manevi zararın mevcut olması halinde mümkündür. Manevi değerlerinde meydana gelen eksilme ile ile duyulan acı, üzüntü ve sarsıntı karşılığı olarak takdir edilecek olan manevi tazminatın belirlenmesinde, olayın meydana geliş şekli, yaralanma derecesi, yaralanma sonucunda herhangi bir kalıcı iz kalıp kalmadığı gibi hususların göz önünde bulundurulması gerekmektedir. O halde, kişinin manevi değerlerinde meydana gelen eksilme ile duyulan acı, üzüntü ve sarsıntının bir miktar parayla kısmen de olsa hafifletilmesini sağlamak amacına yönelik ve bir manevi tatmin aracı olan manevi tazminata hükmedilebilmesi, ancak bir manevi zararın mevcut olması halinde mümkün olabileceği açık olup, davalı idarenin yürütmekte olduğu hizmetin kötü işlediği, davacının bacağında oluşan yaralara ilişkin ameliyat sonrasındaki hali ile bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesinden önceki halini gösterir görsel veriler ve davacının bacağında oluşan skar izinin sürekli olduğuna dair Dicle Üniversitesi Hastanesinden alınan 2/11/2017 tarihli sağlık kurulu raporu bir arada değerlendirildiğinde, dava konusu olay nedeniyle davacı adına ……….. manevi tazminata hükmedilmesi, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin ise reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. …………….”


“Uyuşmazlık, davacının ………. Maddi tazminat istemi yönünden incelendiğinde; Olayda, davacının bacağında meydana gelen yanıklar dolayısıyla …………………………….. Yukarıda yapılan açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde hükme esas alınabilecek nitelik ve yeterlilikte olmadığı anlaşılmış olup, davacının maddi tazminat talebinin reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.”…kişinin manevi değerlerinde meydana gelen eksilme ile duyulan acı, üzüntü ve sarsıntının bir miktar parayla kısmen de olsa hafifletilmesini sağlamak amacına yönelik ve bir manevi tatmin aracı olan manevi tazminata hükmedilebilmesi, ancak bir manevi zararın mevcut olması halinde mümkün olabileceği açık olup, davalı idarenin yürümekte olduğu hizmetin kötü işlediği, davacının bacağında oluşan yaralar ilişkin ameliyat sonrasındaki hali ile bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesinden önceki halini gösterir görsel veriler ve davacının bacağında oluşan skar izinin sürekli olduğuna dair Dicle Üniversitesi Hastanesinden alınan 2/11/2017 tarihli sağlık kurulu raporu bir arada değerlendirildiğinde, dava konusu olay nedeniyle davacı adına 7.500,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin ise reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır…”


İSTİNAF TALEBİ; “.. Batman İdare Mahkemesi’nce verilen 31/12/2018 gün ve E:2017/504, K:2018/1097 sayılı kararın; sağlık hizmetlerinin gereği gibi verildiği, idareye atfedilecek bir kusurun bulunmadığı ileri sürülerek, istinaf yoluyla incelenerek kaldırılmasına karar verilmesi istenilmektedir”


BİM KARARI “ Batman İdare Mahkemesi’nce verilen 31/12/2018 gün ve E:2017/504, K:2018/1097 sayılı karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine, posta giderinden ibaret 87,50-TL yargılama giderinin istinaf yoluna başvuran davalı idare üzerinde bırakılmasına, istinaf gideri için tahsil edilen paranın kullanılmayan kısmının ilgilisine iade edilmesine, 22/12/2020 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.


EMSAL KARAR 2-


T.C. KOCAELİ 1. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2017/956 KARAR NO : 2021/278


“TÜRK MİLLETİ ADINA…..


Dava, davacı tarafından, 06/12/2016 tarihinde ..…….. Devlet Hastanesinde göbek fıtığı


nedeniyle geçirdiği operasyon sırasında sağ ayağında yanık meydana geldiği, ayağının nasıl yandığına ilişkin olarak tarafına hiç bir bilgi verilmediği ve olayın aydınlatılmadığı, anılan olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu ileri sürülerek fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması kaydıyla şimdilik 20.000,00-TL maddi, 40.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır…………..


Dava konusu olayda idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun tespiti tıbbi bilgi gerektirdiğinden Mahkememizin ara kararıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup, yaptırılan bilirkişi incelemesi üzerine Adli Tıp Kurumu 7. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 31.05.2019 tarih ve 2969 karar sayılı bilirkişi raporunda özetle“06/12/2016 tarihinde ……. Devlet Hastanesinde göbek fıtığı nedeniyle geçirdiği operasyon sonrasında sağ ayağında 2. derece yanık geliştiği bildirilen ……… hakkında düzenlenen adli ve tıbbi belgelerin değerlendirilmesinde; Kişinin karın ağrısı, şişlik ve hassasiyet şikayetleri ile …….. Devlet Hastanesine başvurduğu, 10/10/2016 tarihli yüzeyel doku USG’de umbilikus sol yan kesimden cilt altına yaklaşık 55 mm çapta herniye olan omental yağlı doku tespit edildiği, 06/12/2016 tarihinde spinal anestezi altında epigastrik herni ameliyatı yapıldığı, aynı gün ameliyat sonrasında sağ ayak tabanında acı ve yanma tariflediği, hemşire tarafından yapılan kontrolünde bu bölgede kızarıklık ve bül tespit edildiği, ……………06/12/2016 tarihinde ……..Devlet Hastanesinde yapılan epigastrik herni ameliyatının endikasyonunun ve tekniğinin tıbben uygun olduğu, ameliyat sonrasında sağ ayak tabanında yaklaşık 10 cm çapında büllü yanık tespit edildiği, ifadeler ve dava dosyasında mevcut tıbbi belgelerde söz konusu yanıkların ne şekilde oluştuğu hakkında bilgi bulunmadığı, ilgili hekim ve hemşirenin ‘koterin sol bacak arka kısmına yerleştirildiği’ şeklindeki ifadelerinin kabulü halinde; bu yanığın ameliyat sırasında veya sonrasında hastayı ısıtmak için kullanılan bir cihazın (elektrikli battaniye, sıcak havalı hasta ısıtıcısı vb.) kontrolsüz kullanımı sonucu oluşabileceği, bu cihazın kontrolsüz kullanımının özen eksikliği olarak değerlendirildiği, kişide yanıklar tespit edildikten sonra uygulanan tedavilerin, yapılan Dermatoloji konsültasyonunun ve ileri tedavi için Su Altı Hekimliği tarafından yapılan hiperbarik oksijen tedavisinin tıp kurallarına uygun olduğu, Ameliyat sırasında veya sonrasında kişiyi ısıtmak için bir cihaz kullanılmadığının tarafınızca tespiti halinde; sağ ayak tabanında saptanan yanığın koter ile oluştuğunun kabulü gerektiği, normal şartlarda koter plağının geniş yüzeyli alanlara (kalça, bacak dış yan vb) tam temas sağlanacak şekilde yerleştirilmesi gerektiğinin tıbben bilindiği, kişide sağ ayak tabanında tespit edilen yanık bölgesinin standart koter uygulamaları ile oluşmasının beklenmediği, koter plağının bu bölgede kullanılması halinde plak kullanılan bölgenin uygun olmaması ve bu bölgede tam temasın sağlanmasının beklenmeyeceği, dolayısıyla koter plağını yerleştiren sağlık personeli, kontrolü sağlamakla görevli ameliyat sirküler hemşiresi ve ameliyatın sorumlusu hekiminin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olmadığı, ………….


Uyuşmazlık konusu olayda, davacının sağ ayak tabanında tespit edilen yanık bölgesinin standart koter uygulamaları ile oluşmasının beklenmediği, koter plağının bu bölgede kullanılması halinde plak kullanılan bölgenin uygun olmaması ve bu bölgede tam temasın sağlanmasının beklenmeyeceği, dolayısıyla koter plağını yerleştiren sağlık personeli, kontrolü sağlamakla görevli ameliyat sirküler hemşiresi ve ameliyatın sorumlusu hekiminin uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olmadığı, dikkate alındığında davalı idarenin sağlık hizmetini sunumunda hizmet kusurunun bulunduğu açıktır. Davacı tarafından davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklı olarak maddi ve manevi tazminat talep edildiğinden bu istemler yönünden aşağıda yer verildiği üzere ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir.


Maddi tazminat istemi yönünden;………..Bu durumda, davacı tarafından tedavi gideri için ödemiş olduğu 152,00-TL maddi zararın davalı idareye başvuru tarihi olan 21/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi gerektiği, kalan maddi tazminat isteminin ise yukarıda açıklanan gerekçeler kapsamında kabulüne olanak bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.


Manevi tazminat istemi yönünden;…….. Olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibariyle uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır. Bu durumda, tedavi sürecinde ve sonrasında davacının yaşadığı sıkıntılar ve davalı idarenin sağlık hizmetini sunumunda hizmet kusurunun bulunduğu dikkate alındığında, olay nedeniyle elem ve üzüntü yaşadığı ve manevi zarara uğradığı açık olup; olayın oluş biçimi ve niteliği dikkate alınarak, davalı idarenin davacıya takdiren 40.000,00-TL manevi tazminat ödemesi gerektiği sonucuna varılmıştır.”


SONUÇ OLARAK;


Koter Yanığının Sebebi Malpraktis Mi, Komplikasyon Mu Yoksa Organizasyon Eksikliği Midir? Sorularına verilecek cevapların netleşmesi halinde, koter yanığı sebebi ile açılan davalarda hekim ve hemşirelere yönelik davaların ve idarenin rücusunun önüne geçilmiş olacaktır.


Nitekim birinci karar hemşire ve hekimlere kusur atfetmez ve idarenin organizasyon sorumluluğuna işaret ederken, ikinci karar hekim ve hemşirelere kusur atfetmektedir. Bu tür rapor ve kararlardaki farklılıklar hekimlere duygu olarak ne yaparsak yapalım ne olacağı belli olmaz, hukuk karşısında mahkûm edilebiliriz gibi algıya sebep olmakta adalet duyguları zedelenmektedir.


4.02.2022


ARB.AV. AYŞE ACAR YÜCEL

HANYALOĞLU-ACAR HUKUK BÜROSU





bottom of page