Malpraktis tazminat ve ceza davaları sigorta güvencesi olmayan ebe ve hemşireleri nasıl etkiler? İdarelerin hemşire ve ebelere açmış olduğu rücu davalarında ebe ve hemşireler ne yapmalı? Sorularına emsal mahkeme kararları ile yanıt ararken, bu yazının amacı hemşirelikten gelen bir sağlık hukukçusu olarak sağlık çalışanlarının tamamını ilgilendiren hukuksal sorunların tespiti ve çözüm önerilerini paylaşarak farkındalık yaratılmasını sağlamaktır.
Sağlık Hukuku alanında “Malpraktis Farkındalık Eğitimlerinde” ve değişik platformlarda dile getirdiğimiz üzere mahkemelerde hızla artan malpraktis davalarının görünmeyen mağdurları hemşire ve ebelerdir. Sağlık Bakanlığı tarafından birçok hemşire ve ebe aleyhine açılan rücu davalarının sayısı hızla artmaktadır. Malpraktis davalarının başlangıçta idare ve hekimler aleyhine açılıyor olması ebe ve hemşireler açısından en büyük tehlikeyi oluşturmaktadır. Savunmalarını yapamadıkları ve olay anındaki birçok delilin yok olduğu, teknolojik alt yapının değiştiği ve hatırlanan delil ve tanıkların artık bulunmadığı gerçeği düşünüldüğünde ebe ve hemşirelerin yıllar sonra gelen idarenin rücu davalarında şansı azalmaktadır.
Malpraktis tazminat ve ceza davaları sigorta güvencesi olmayan ebe ve hemşireleri nasıl etkiler?
Sigorta koruması olmayan hemşire ve ebelerin yıllar süren taleplerine rağmen özlük hakları konusunda bir türlü iyileştirme yapılmaması, her an şiddete uğramaya uygun çalışma şartları ve nöbet sistemi ile malpraktise davetiye sayılacak ortamlarda görevlerini sürdürüyor olmaları sebebiyle çok sık malpraktis iddiaları ile ya da idarelerin rücusu ile karşılaşmaları kaçınılmazdır. Bu sebeple ebe ve hemşireleri bekleyen tehlike ciddiye alınmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Hastanelerin organizasyon yükümlüğünü yerine getirmediği, çalışma koşullarının yetersiz olduğu ortamlarda çalışan hekim, hemşire ve ebeler her yıl daha fazla rücu davalarına muhatap olmaktadırlar.
Hastane ve İdarelerce ebe veya hemşirelere rücu edilen emsal kararlardan örnek vermek suretiyle sorunların tespitini ve çözüm önerilerimizi sunmak isteriz.
Emsa I: Ebelerin tek başına doğum yaptırırken hekime bağlı rolleri ve hekimden bağımsız rollerinin ayrıştırılması ve sözel orderların ispat açısından yazılı hale getirilmesine yargı nasıl bakıyor?
Danıştay 15.Hukuk Dairesi’nin 2013/4526 E- 2016/3551 ve 16.05.2016 tarihli kararı ebelere davaların hangi sebeplerle açılabileceğinin işaretlerini vermiştir. Danıştay bu kararında kadın doğum uzmanlarının ve ebelerin görev tanımı ve sınırlarının anlaşılabilmesi için sorular soruyor, tıbbi müdahalenin hekimin mi yoksa ebenin mi yetki alanında olduğunu ya da tıbbi kötü uygulamanın kimin kusurundan kaynaklandığı hususlarını cevabı içinde gizli sorularla Yerel Mahkemeden ziyade Kadın Doğum Uzmanlarına ve ebelere sormaktadır.
İlgili Kararda;
“……..Ebelerin doğum yaptırma yetkisi her doğum vakasıyla gelen hasta için var mıdır? Var olduğunun kabulü halinde hangi durumlarda kadın hastalıkları ve doğum uzmanına haber verilmelidir? ……..”
“………….doğumun hangi yöntemle yapılacağına (normal doğum-sezaryen doğum) karar verme yetkisi hangi sağlık personelindedir (doktor, ebe)?…………”
“………………….Çocuk Kalp Sesi(ÇKS) ve Nonstrestest (NST) testi yapma, test sonuçlarını okuma, değerlendirme ve sonuca göre müdahalede bulunma yetkisi hangi sağlık personelindedir(doktor, ebe, hemşire vs.)? ……………….”
“……………Gebelikle gelen hastalar için indüksiyon yapılması kararı hangi sağlık personelinin yetkisindedir? İndüksiyon yapılması kararı verilmişse, indüksiyon yapılırken gelişecek olası komplikasyonları önleme adına hekimin refakat etmesi zorunlu mudur?……….”
“………..Bakmakta olduğumuz vakada nöbetçi ebe XXXX tarafından uygulanan indüksiyon hastanın içinde bulunduğu klinik tablo dikkate alındığında “kontr endike” midir? İndüksiyon anne karnındaki çocuğun daha fazla oksijensiz kalmasına sebep olmuş mudur? (Bu madde cevaplandırılırken ön incelemeci tarafından varılan şu tespit de dikkate alınmalıdır: NST tetkikinde sancıların 100 mm. Hg basıncının üzerinde olması, ÇKS trasesinin çocuğun anne karnında oksijensiz kaldığını gösteren “geç desselerasyon” bulgusu içermesi )………….”
“………….hasta, hastaneye doğum sancısı yanında “kanama” şikayeti ile de gelmiş midir? Doğum sancısı yanında “kanama” şikayeti bulunması olağan/olağan dışı bir durum mudur? Olağan dışı bir durum olup olmadığını tespit etme adına ek tetkik, tespit ya da muayene yapılması gerekli midir? Bu tespitler neler olmalı ve kim tarafından yapılmalıdır? ………….”
“………….İcapçı hekimler hangi hallerde çağrıldıklarında hastaneye intikal etmek zorundadırlar? Bunun takdiri icapçı hekimde midir? yoksa icapçı hekimi çağıran acil hekimi ya da ebede midir? Bakmakta olduğumuz uyuşmazlıkta icapçı hekimin hastaneye intikal etmek yerine telefonla talimat vermesi tıbbi standartlarla bağdaşmış mıdır? Telefon konuşmasındaki talimatların tutanağa bağlanmamış olması maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engelleyecek düzeyde midir?
Kararda yazılı soruları kadın doğumcular ve ebeler birlikte cevaplamalıdır. Zira cevaplar ortada kaldığı sürece sonuçlarından hekimler ve ebeler birlikte etkilenecektir. Yine ebe ve hemşirelerin ortak sorunları olan sözel orderlar ispat açısından yazılı ordera çevrilmesi hekimi ve ebeleri koruyucu bir yöntemdir. Unutmamalıyız ki malpraktis davaları yıllar sonra açılmaktadır. Ayrıca Kamu hastanesinde çalışan hekim, hemşire ve ebelerle ilgi davalar doğrudan açılamayacağı için Sağlık Bakanlığı’na karşı açılan davalar sonucunda ödenen tazminatlar yıllar sonra hemşire ve ebeler rücu ediliyor. 10 yıllara varabilen dava süreçleri sonrasında idarenin rücusu ile karşılaşan ebe ve hemşireler ispat açısından büyük problemler yaşamaktadır. Zira geçen sürede iddialarının ispatı için ihtiyaç duydukları deliller kaybolmuş, tanıklar gitmiş ve hastanelerin çalışma şartları değişmektedir. Unutmamanız gereken ve her platformda söylediğimiz gibi hukuk karşısında “yazmadıysanız yapmadınız” demektir. Hasta kayıtlarının düzenli tutulması ileride ebe ve hemşireleri idarenin rücusu halinde koruyacak tek şeydir.
EMSAL II: Ameliyathane Malzeme Sayımında Yaşanan Sorunlar ve Malzeme Sayım Tutanaklarının Gerçeği Yansıtmaması Sorunu
İzmir 1. İdare Mahkemesi’nin 2007/1368 E. sayılı dosyası ile görülen davada XXXXX Üniversitesi Rektörlüğü aleyhine tazminat talepli tam yargı davası ikame edilmiş ve yapılan yargılama neticesinde;
“………davacının uğradığı zararın davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı ve ameliyatın kapsamı ile idarenin teknik olanakları karşısında bu boyutta bir ameliyatta gazlı bez unutulmasının ağır hizmet kusuru oluşturması karşısında” denilerek davanın kısmen kabulüne şeklinde hüküm kurulmuştur.
Temyiz edilen Mahkeme Kararı Danıştay tarafından yerinde görülmüş ve ONANMASINA karar verilmiştir. Üniversite İdaresi ödediği tazminatı ameliyathane hemşirelerine ve cerraha rücu etmiştir. İdarenin açtığı rücu davasında alınan bilirkişi raporlarında;
1. Bilirkişi raporu “………………Scrub ve sirküle hemşirelerin ameliyat sonlandırılırken gazlı bez ve pedin sayımından sorumlu olduğu ve bu sayımı dikkatli ve özenli yapmamalarının tıp kurallarına aykırı olduğu ve davranışlarının her birinin %25 oranında ayrı ayrı kusurlu olduğu kanaatine ulaşılmıştır”
2. Bilirkişi Raporu “………….Scrub ve sirküle hemşirelerin ameliyat sonlandırılırkengazlı bez ve pedin sayımından ikinci derecede sorumlu olduğu ve her birinin %20 oranında ayrı ayrı kusurlu olduğuna kanaat edilmiştir…………”
Hastane Organizasyonundan kaynaklanan malpraktis davaları neticesinde (spanç unutma) ödenen tazminatlar uygulamada hekim ve ameliyathane hemşirelerine de rücu edilmektedir. Oysa ameliyathane ekip çalışmasının en iyi örneğini oluşturur. Zira hastane organizasyonunun iyi yapıldığı ve diğer ekip arkadaşlarının işini en iyi şekilde yaptığı inancı ve kabulü Güven ilkesi gereğidir.
İdarenin rücusundan korunmak için ameliyathane malzeme sayım tutanağının dikkatli tutulması, tereddüt oluşturan hususların mutlaka tutanağa geçirilmesi gerekir. Görüş ayrılığı yaşanması halinde tutanağa çekince konulması yıllar sonra dava geldiğinde olayı hatırlamanızı ve korunmanızı sağlayacaktır. İdarelerin organizasyon sorumluluğu gereği ekip oluştururken liyakat ilkelerine uygun seçimler yapmamasından da sağlık çalışanları sorumlu tutulmamalıdır.
Emsal III: Hastanelerin organizasyon sorumluluğunu yerine getirmemesinden kaynaklı zararını hekim, hemşire ve ebelere yüklemesine çarpıcı örneklerden biri de kan transfüzyonu gibi çoklu katılım gerektiren tıbbi uygulamalardır.
Danıştay 15. İdari Dava Dairesi 2016/9166 Esas 2017/3229 Karar 08.06.2017 tarihli kararı ile servis hemşiresi ve diğerlerinin yanlış kan transfüzyonundaki rolünden dolayı Ceza davasında ceza aldıklarından bahisle İdarenin Tazminat Ödemesine karar verilmiştir.
“……………….Klinik hemşiresi sanık “XXX’nin görevli ve yetkili olmayan hizmetli personeli kan bankasına yönlendirip kendisinin de bilgisi dahilinde olmayan şekilde yanlış kan torbasının ameliyathaneye intikalini sağlamak suretiyle üzerine atılı taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu işlediği anlaşılmakla cezalandırılmasına karar vermek gerekmiş,”
“……….Dava dosyasının incelenmesinden “……….ameliyatı sırasında yanlış kan transfüzyonu sebebiyle öldüğü, olayla ilgili yapılan soruşturma sırasında alınan Adli Tıp Kurumu raporunda yanlış kan transfüzyonunun tıbbi bir kusur olduğu yönünde görüş bildirildiği ve yargılama sonucunda ceza mahkemesince meydana gelen ölüm olayında davalı idarenin görevlilerinin kusuru bulunduğundan bahisle XXX ve YYY yönünden mahkumiyet kararı verildiği kararı da göz önünde bulundurulduğunda hastanın ölmesinde idarenin hizmet kusuru olduğu gerekçesiyle …”
“…… manevi tazminata ……… Maddi tazminatın (bilirkişilerce hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatı) davalı idareden alınarak davacılara verilmesine” karar verilmiştir.
İdare Mahkemesinin yukarıda özetlenen kararı usul ve yasaya uygun bulunarak Danıştay 15. İdari Dava Dairesi 2016/9166 Esas 2017/3229 Karar 08.06.2017 tarihli kararı ile onanmıştır.
Ceza ve tazminat olarak hekim ve hemşirelerin karşısına çıkan bu tür organizasyon sorumluluğundan kaynaklanan davalardan korunmak için, donanımsal eksiklikler, personel eksikliği ya da organizasyon eksikliği olan ve ileride dava konusu olabilecek hususlara ilişkin personelin idareye bu aksaklığı belirten bir dilekçe vererek bir örneğini kendinde saklaması, kan transfüzyonu gibi katı kurallara bağlı tıbbi işlemler için yetersiz personel, stajyer, temizlik elemanı vs. kullanılmaması riskimizi azaltıcı önlemler olacaktır.
Malpraktise ilişkin tazminat ve ceza davaları sigorta güvencesi olmayan ebe ve hemşireleri hekimler kadar etkilemektedir. Ancak hekimlerin Zorunlu Hekim Sigortası olması bir nebze de olsa zararlarını azaltmasına rağmen ebe ve hemşirelerin kendilerini koruyacak hiçbir güvencesi bulunmamaktadır.
Sonuç olarak;
Yıllar sonra gelecek idarenin rücu davaları ebe ve hemşirelerin gündemi olmalı ve bugünden hazırlık yapılmalıdır.
Sigorta Güvencesi olmayan ebe ve hemşirelerin son dönemlerde çıkan yüksek tazminatlar ile baş etmelerinin çözüm yolları aranmalıdır.
Ebe ve hemşirelerin sonuna kadar haklı oldukları davalarda dahi savunma hakkını kullanabilmeleri için yüksek hukuk giderleri ile baş etme sorunu vardır.
Özellikle Hemşirelik Yönetmeliği gereği hemşire/hekim yetki sınırının eğitimlerle farkındalığı sağlanmalıdır. Zira davalar sırasında yapılan ya da yapılmayan işlemlerin sınırları ilgili yasal düzenlemelerle belirlenecektir. Hemşire ve ebeler mesleklerinin icrasına ilişkin hukuki düzenlemeleri takip etmeli, sivil toplum örgütleri de farkındalığı artırmak için hukuk konusunu da gündemine almalıdır.
Sağlık çalışanlarının yokluktan var etme çabası ya da üç kişilik çalışma tempoları idarenin rücusunda etkili olmamaktadır.
Bu sebeple idarelerin organizasyon sorumluluğu içerisinde yer alan eleman eksikliği, kullanılan cihazların arızası mutlaka dilekçelerle idareye bildirilmeli ve bir sureti saklanmalıdır. Hastanedeki aksaklıklar dönemsel olarak tespit edilmeli ve kayıt altına alınmalıdır.
İdareler tarafından ödenen tazminatların rücu edilmesi hekim, hemşire ve ebenin olayda kusurlu olduğu anlamına gelmez.
Malpraktis tazminat ve ceza davaları sigorta güvencesi olmayan ebe ve hemşireleri etkilemek bir yana yaşamlarında ciddi yıkımlara yol açmaktadır. Çok geç olmadan çözüm için adım atılmalı ve şiddet dahil birçok sorunla baş etmeye çalışan sağlık çalışanlarının sorunlarına yeni sorunlar eklenmesi önlenmelidir. Hekim ebe ve hemşireler sağlıkta şiddet gibi, malpraktis iddiaları gibi dışarıdan gelen sorunlarla baş etmeye çalışırken bir de içeriden kendi idareleri tarafından açılan rücu davaları karşısında meleklerine olan inançlarını ve motivasyonlarını yitirmektedirler. Kamu Hastanelerinin ve Üniversite idarelerinin sağlık çalışanlarının yanında olması en azından ekip çalışmasının yoğun olduğu alanlardan kaynaklı tazminatları rücu etmemesi gerekir. Zira liyakatle o elemanları seçmesi gereken makam idarelerdir ve sonuçlarına katlanmalıdır.
06.09.2019
Av. Arb. Ayşe ACAR YÜCEL
HANYALOĞLU-ACAR HUKUK BÜROSU
Komentarze