top of page
Ara

Sünnet Uygulamaları Sonrası Hekime Açılan Malpraktis Davaları


Hatalı Sünnet tazminat
Hatalı Sünnet Uygulaması Nedeniyle Açılan Tıbbi Malpraktis Davaları

Sünnet uygulamaları sonrası hekime açılan malpraktis davaları konusunda emsal kararlara baktığımızda; koter kullanımı sırasında yaşanan olumsuzluklar, sünnet sonrası kanama, enfeksiyona bağlı gelişen komplikasyonlar ve derinin fazla ya da az kesilmesine bağlı şikayetler, toplu sünnetler sırasında ayrılan zaman diliminin azlığına bağlı olarak sünnet ve sonrası takiplerin eksik yapılması, komplikasyonların zamanında tespit edilememesinden kaynaklı davalar olduğu görülmektedir. Yine anestezi kullanımına bağlı alerjik durumlar da emsal davalara ek olarak sayılabilir.


Sünnet uygulamaları sonrası hekime açılan malpraktis davalarına emsal olarak inceleyeceğimiz karar koter yöntemi ile yapılan sünnet işlemi sonrası uğranan zararın tazminine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi Kararıdır.


YEREL MAHKEME KARARI


BÜYÜKÇEKMECE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2013/507 Esas- 2021/309


“ İddia: Davacı vekili iddiasında özetle; müvekkillerinin ……. 2011 yılı haziran ayında davalılardan …….. ……… Hastanesi’nde sünnet işleminin hatalı uygulandığının belirlenerek bir çok operasyona maruz kaldığı ve bu bağlamda çalışma gücünü kaybettiğinden bahisle küçüğün anne-babası için iş ve güçten kalma ve tedavi giderleri kapsamında ayrı ayrı 10.000-TL’den toplam 20.000-TL maddi; küçüğün anne-babası için çekilen acı, ızdıraplar nedeniyle ayrı ayrı 125.000-TL’den toplam 250.000-TL manevi; küçük ……. en az 3 yıl hayata geç atılacak olması sebebiyle uğradığı maddi kayıplar kapsamında 30.000-TL maddi ve küçük yaşta çekilen acı, ızdıraplar ve hayat boyunca iktidarsız kalması nedeniyle küçük için 400.000-TL manevi tazminatın hatalı sünnet tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.


G E R E K Ç E


Dava, tıbbi malpraktis nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteklerine ilişkindir. Hemen belirtmek gerekir ki, taraflar arasındaki ilişkinin/davanın temeli vekalet sözleşmesidir. Yargısal uygulamalarda da sünnet operasyonları estetik amaçlı ameliyat olarak kabul edilmemiştir. Özel hastane ve/veya özel hastanede ameliyatı yapan hekime karşı açılan davalarda vekalet sözleşmesi hükümleri uygulanmaktadır. (Örneğin 13. HD. 2009/6944-2010/3170 E.K., 13. HD. 2014/809-2014/10016 E.K sayılı ilamları)………………….


Vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışı nedeniyle doğan zararlardan sorumludur. Bu nedenle, vekil konumunda olan doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmeleri gerekir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutularak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yolu seçmek gerekir. Gerçekten de hasta mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil TBK 510. md (eski BK 394.md) hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır.


Kusur Durumu:


A)………….. Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesinin 09.11.2016 tarihli raporunda: “Küçüğün 04.07.2011 tarihinde Özel ……… tarafından sünnet edildiği; sünnet yarasının iyileşmemesi nedeniyle tedavisinin sürdürüldüğü ancak hipospadias oluştuğunun anlaşıldığı;


Dosya kapsamı dikkate alındığında, sünnet sırasında koter kullanımına bağlı peniste gelişen nekroz olayında adı geçen üroloji uzmanının uygulamalarının tıbbi hata olarak değerlendirildiği; TCK kapsamında yaralanmasının kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığının” mütalaa edildiği;


B) Mahkememizce işbu davanın yargılaması sırasında görüşüne başvurulan Adli Tıp Kurumu 7. İhtisas Dairesinin 18.04.2018 gün 822 sayılı raporunda; “Sünnet sırasında koter kullanımına bağlı peniste nekroz gelişmesi nedeniyle üroloji uzmanı ……… genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olmadığı; peniste komplet kayıp oluşması nedeniyle normal yolla üreme, cinsel fonksiyon kaybı, işeme fonksiyon kaybı oluştuğu; etkilenmenin ciddi derecede olduğu, zararın kalıcılığının bundan sonraki bundan sonraki tedavilerin zararına bağlı ve şimdiden zararının bilinmesinin mümkün olmadığı; maluliyet ile ilgili olarak 3. İhtisas Dairesinden görüş alınmasının uygun olduğunun ” mütalaa edildiği anlaşılmıştır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi) uyarınca hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değil ise de hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız olmayıp ceza mahkemesinin maddi vakıaların belirlenmesine ilişkin mahkûmiyet kararı hukuk hakimi yönünden bağlayıcı olup taraflar yönünden kesin delil niteliği taşıyacaktır. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2019/2670 E. 2020/38 K. Sayılı ilamı)


Olay ilgili yapılan kovuşturma sonucunda UYAP’tan yapılan sorgu ile tespit edilen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. C.D. 2019/1850E.-2019/3639K. Kararı ile istinaf başvurusunun süre yönünden reddine karar verilerek kesinleşen Büyükçekmece 10. Asliye Ceza Mahkemesi 2017/445E.-2019/136K. Kararında aynen; “Sanık savunması, katılan beyanı, adli rapor ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; üroloji doktoru olan sanığın, katılanların çocuğu olan mağduru 2011 Yılı Haziran ayında Özel ……….. Hastanesinde sünnet ettiği, mağdurun sünnet yarasının iyileşmemesi üzerine üç gün sonra hastaneye kontrole getirildiği, kontrole rağmen bir ay boyunca yaranın iyileşmemesi ve mağdurun idrarını organına takılan aletle yapmak zorunda kalması nedeniyle hastanenin plastik cerrahi doktoru tarafından çocuğun ameliyat edilmesi gerektiğinin söylenmesi üzerine …….. Hastanesine müracaat ederek tedavi olduğu, katılanın beyanına göre penise yama yapmak suretiyle 15 defa operasyon geçirdiği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu’nun 09.11.2016 tarihli raporunda sünnet sırasında koter kullanımına bağlı peniste gelişen nekroz olayında adı geçen üroloji uzmanının uygulamalarının tıbbi hata olarak değerlendirildiği ve mağdurun yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile iyileşebilecek nitelikte olmadığı, sanığın alınan savunmasında atılı suçu kabul etmediği, özetle hastanenin sağladığı ortam, malzeme ve personelle işlemi yaptığını, işlem öncesi yapması gereken bütün kontrolleri ve işlemleri titizlikle yerine getirdiğini, koter denilen cihazın ve tüm aletler, personel ve ortamın operasyona başlamadan önce hastane tarafından hazır edildiğini, teknik kontrolleri kendisinin teknik eleman olmadığı için yapmasının mümkün olmadığını, söz konusu sünnet işlemine başlarken daha cerrahi işlemin başında koter cihazına bağlı akım problemi olduğunu düşündüğü bir problemin oluşmasıyla çocuğun penisinin başında yanık oluştuğunu, acil müdahale için gereken tüm işlemlerin branş kontrolleri ile yapıldığını, bu durumun bir komplikasyon olduğunu, bu koter cihazından kaynaklanan hata nedeniyle oluşan durumun cerrahın kontrol edebileceği bir durum olmadığını savunduğu anlaşılmış ise de, mağdur çocuğun yaralanmasını tıbbi hata olarak değerlendirilen adli tıp raporu dikkate alındığında sanığın meydana gelen olayda kullandığı koter adlı cihazın kullanımı sırasında gerekli dikkat ve özeni göstermediği, bu şekilde mağdurun penisinde yanık oluşmasına ve adli tıp raporunda belirtildiği gibi basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği kanaatiyle eylemine uyan TCK’nin 89/1 maddesi uyarınca cezalandırılmasına, yasal şartları oluştuğundan verilen hapis cezasının ertelenmesine karar verilmiştir.” denilmek suretiyle davalı doktor Vedat hakkında taksirle yaralama suçundan mahkumiyet kararı verildiği, bu kararın kesinleşmesi nedeniyle hukuk hakimi bakımından bağlayıcı olduğu, gerek soruşturma aşamasında gerek mahkememiz yargılaması sırasında alınan ATK raporlarında davalı doktorun kusurlu addedildiği anlaşılmakla vekalet sözleşmesinden kaynaklı özen sorumluluğu, adam çalıştıranın sorumluluğu, haksız fiil sorumluluğu ilkeleri gözetilerek davalıların dava konusu sünnet işlemi sonucu oluşan zarar nedeniyle müteselsil sorumlu olduğu kanaati hasıl olmuştur.


Maluliyet Durumu:


Mahkememizce işbu davanın yargılaması sırasında görüşüne başvurulan Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Dairesinin 21.02.2019 gün 119519 sayılı raporunda;


“1.Total penis nekrozuna bağlı penis kaybı ve travma sonrası stres bozukluğu nedeniyle; a)İyileşme süresinin 6 aya kadar uzayabileceği; kesin iş göremezlik süresinin tedavi ve takibi yapılan hekimler tarafından belirlenebileceği;


b)İyileşme süreci içerisinde başka birisinin sürekli bakımına muhtaç olmadığı;


2.Geçici işgöremezlik sonundan itibaren mevcut bulgulara göre kalıcı olduğu değerlendirilebilen penis yokluğu ve travma sonrası stres bozukluğu arızasının;


a)Balthazard formülü ve olay tarihindeki yaşına göre %32,3 oranında meslekte kazanma gücünde eksilmeye neden olduğu;


b) Aynı yönetmelik çerçevesinde başka birisinin sürekli bakımına muhtaç olmadığı;

3.Küçüğün henüz gelişim cağında olduğu; erişkin döneme ulaştığında klinik durumunda değişiklik meydana gelebileceği; bu durumunda maluliyet durumunu değiştirilebileceğinin ” oybirliğiyle mütalaa edildiği; böylece davacı küçüğün dava konusu hatalı tıbbi uygulama nedeniyle kalıcı bedensel zarara uğradığı anlaşılmıştır.


Maddi tazminat:

………….. anne ve babanın isteminin yalnızca 1000-TL yönünden kabulüne, davacı küçüğün isteminin ise soyut ve ispat edilememiş olması nedeniyle reddine karar verilmiştir.


Manevi tazminat:

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/6522 K. Sayılı ilamında da belirtildiği üzere manevi tazminat davalarında, gelişmiş ülkelerde artık eski kalıplardan çıkılarak caydırıcılık unsuruna da ağırlık verilmektedir. Gelişen hukukta bu yaklaşım, kişilerin bedenine ve ruhuna karşı yöneltilen haksız eylemlerde veya taksirli davranışlarda tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranlarda manevi tazminat takdir edilmesi gereğini ortaya koymakta; kişi haklarının her şeyin önünde geldiğini önemle vurgulamaktadır. Bu ilkeler gözetildiğinde; aslolan insanın yaşamı, ruhsal ve bedensel bütünlüğüdür. İnsanın ruhsal ve bedensel bütünlüğünün bozulması nedeniyle yaşanan derin ızdırabı hiçbir değerin telafi etmesi olanaklı değildir. Burada amaçlanan sadece bir nebze olsun rahatlama duygusu vermek; öte yandan da zarar veren yanı da dikkat ve özen göstermek konusunda etkileyecek bir yaptırımla, caydırıcı olabilmektir.


Bu genel açıklama ışığında; haksız fiil tarihi, paranın alım gücü, davacı küçüğün normal yolla üremesine mani olan, ona cinsel fonksiyon kaybı yaşatan ve küçükte işeme fonksiyon kaybı oluşturan tıbbi hatanın vahameti ve travmatik oluşu, beden ve ruh bütünlüğüne kalıcı zarar verilmesi nedeniyle hükmedilecek tazminatın caydırıcılığı ilkesi, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, gözetilerek her bir davacı lehine uygun bir tazminat öngörülmüş olup, manevi tazminat istemleri bakımından davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.”


Sünnet uygulamaları sonrası hekime açılan malpraktis davalarına emsal iş bu karar sonrası davacı ve davalı taraf istinaf başvurunda bulunmuşlar ve aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.


İSTİNAF MAHKEMESİ KARARI :


T.C. İSTANBUL BAM 19. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1281 – 2022/1432


Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 19/04/2021 tarih, 2013/507 Esas, 2021/309 Karar sayılı “Davanın Kısmen Kabulü Kısmen Reddine” Kararı davalı …ve davacılar tarafından istinaf edilmiştir.


Açılan dava hatalı hekim uygulaması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasındaki ilişkinin temelinin vekalet ilişkisi olduğunu, vekilin görevini yerine getirirken sonuca ulaşmak için yaptığı işlemlerin özenli olmaması durumunda oluşan zarardan sorumlu olduğunu, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesi ve Adli Tıp Kurumu 7. İhtisas Dairesinin raporlarına göre işlem yapan hekimin uygulamalarının tıbbi hata olarak değerlendirildiğini, Ceza Mahkemesinin maddi vakalara ilişkin mahkumiyet kararının hukuk mahkemeleri için bağlayıcı olduğunu, davalılardan ………. hakkında Büyükçekmece 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/445 Esas sayılı dosyasında TCK’nun 89/1. Maddesi gereğince taksirle yaralama suçundan mahkumiyet kararı verildiğini ve kararın kesinleştiğini, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinin raporuna göre ……….’de olay tarihinde %32,3 oranında maluliyet oluştuğunu, maddi tazminat olarak davacı anne babanın yapmış olduğu masrafların toplamının 1.000,00 TL olduğunu, manevi tazminat tutarı tespit edilirken meydana gelen olayın şartları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, haksız fiil tarihi, paranın alım gücü, davacı küçüğün maruz kaldığı cinsel fonksiyon kaybı, işeme fonksiyonu kaybı ve bu kayıpların yarattığı manevi zarar göz önüne alınması gerektiğini gerekçe göstererek davanın kısmen kabulü ile 1.000,00 TL maddi tazminat ile 75.000,00’er TL manevi tazminatın davalılardan tahsili ile davacılar …. ve ……..’ye ödenmesine, 100.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsili ile davacı ………..’ye verilmesine karar vermiştir.……………..


Dosya kapsamında Ceza soruşturması aşamasında Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesinden alınan 9 Kasım 2016 tarihli rapor ile ilk derece mahkemesi tarafından Adli Tıp Kurumu 7. İhtisas Kurulundan alınan 18/04/2018 tarihli raporlar mevcuttur. Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun raporu incelendiğinde sünnet sırasında koter kullanılmasına bağlı olarak gelişen nekroz olayında üroloji uzmanının yapmış olduğu uygulamaların tıbbi hata olarak değerlendirildiği görülmektedir.


Adli Tıp İhtisas Kurulundan alınan rapor incelendiğinde raporun, içerisinde çocuk cerrahisi ve çocuk üroloji uzmanı, adli tıp uzmanı, üroloji uzmanı, anestezi uzmanı ve tıbbi onkoloji uzmanı tarafından düzenlendiği, raporda; küçüğün ……… tarafından sünnet edildiği, sünnet sonrası peniste nekroz geliştiği, nekroz olan doku nedeniyle mükerrer operasyonların yapıldığı, ……..’nun uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olmadığı, peniste komplet kayıp oluşması nedeniyle normal yolla üreme, cinsel fonksiyon kaybı ve işeme fonksiyon kaybı oluştuğu, etkilenmenin ciddi derecede olduğu, maluliyete ilişkin olarak 3 adet ihtisas kurulundan görüş alınması gerektiği belirtilmiştir.

Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan alınan raporda küçüğün yaşına göre %32,3 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği belirtilmiştir.………………


Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 07/07/2021 tarih 2021/14836 Esas 2021/4301 Karar sayılı ilamı;


“………Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nasafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M.K.nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hâkimin hak ve nasafete göre hükmedeceği öngörülmüştür………” şeklindedir.


Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2017/2910 Esas, 2020/3051 Karar sayılı kararında ”Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır (TBK 502.506). Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.” şeklinde karar vermiştir.


Taraflar arasındaki uyuşmazlık vekillik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup vekil vekalet görevini yerine getirirken gösterdiği çabanın yaptığı iş ve eylemlerin özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. Hekim, üstlendiği sorumluluk gereği mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın olumsuz durumunu gecikmeksizin zamanında saptayıp gerekli önlemleri zamanında uygulamak zorundadır. Sağlık kuruluşları da adam çalıştıran sıfatı ile hekimin yol açtığı zararlardan sorumludur. Davalılar her ne kadar istinaf başvurularında yapılan işlemde kusur bulunmadığını, oluşan durumun komplikasyon olduğunu ileri sürmüşlerse de birbirini teyit eden ATK raporları incelendiğinde hekimin uygulamasının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına aykırı olduğu, yapılan işlemin sonuçlarının küçüğün … üzerindeki etkilerinin ciddi olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle ortaya çıkan sonuç hatalı hekim uygulamasından kaynaklanmakta olup komplikasyon olarak değerlendirilebilecek bir durum bulunmamaktadır.


……… Gerek ceza soruşturması sırasında alınan bilirkişi raporunda gerekse de ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunda yapılan işlem ile ilgili olarak kusur değerlendirmesi yapacak olan uzman bilirkişilerin bulunduğu ve alınan her iki bilirkişi raporunun da birbirini teyit eder nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Alanında uzman bilirkişilerden alınan ve birbirini teyit eden kusur raporlarının dosya kapsamında bulunması nedeniyle üniversite öğretim üyelerinden oluşan bilirkişilerden rapor alınması gerektiğine dair istinaf talebi de yerinde değildir.


……….. Dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, mahkemece verilen kararın yerinde bulunduğu anlaşılmakla davacılar vekili, davalı ……… vekilinin tüm istinaf itirazları yerinde görülmediğinden istinaf başvurularının esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesisi usul ve yasalara uygun görülmüştür.”


DEĞERLENDİRMEMİZ :


Sünnet uygulamaları sonrası hekime açılan malpraktis Tazminat Davalarına ilişkin emsal kararımızda zararın koterden kaynaklandığı kabul edilmiş ancak doktorun, çocukta oluşan zararın kendisinin müdahalesinden ya da uygulamasından kaynaklanmadığı koterin kontrol ve bakım ya da kullanmadan önceki kontrollerinin yapılmamasından kaynaklandığı, bakım onarım kontrol işlerinin hastanenin sorumluluğunda olduğuna yönelik savunmasının dikkate alınmamasının ya da bu yöndeki itiraza yönelik olarak tekrar bilirkişi incelemesi yapılmamasının eksiklik olduğu görüşündeyim.


Zira koter kaynaklı olarak oluşan yanıklar sebebi ile birçok uzmanlık alanında hekimlere dava açıldığı ve iş bu davalarda hastanelerin de organizasyon sorumluluğunun varlığı sebebi kusurlu oldukları tespiti mevcutken, hastaneye kusur atfedilmemesi, en azından bu hususta araştırma yapılmaması hukuka uygun bir sonuç doğurmamıştır. Doktor savunmasında mutlaka organizasyon sorumluluğunun da irdelenmesi kusur paylaşımı açısından önemlidir.


ARB.AV. AYŞE ACAR YÜCEL


HANYALOĞLU-ACAR HUKUK BÜROSU


bottom of page