top of page
Ara

Malpraktis Tazminat Davasında Zamanaşımı Süresi


Malpraktis tazminat davasında zamanaşımı süresi vekalet sözleşmesi özelinde ne kadardır? Zamanaşımı hasta ile hekim arasındaki ilişkinin kurulma şekline göre değişiklik gösterir mi? Yargıtay Hukuk Genel Kurulu malpraktis tazminat davalarında zamanaşımına nasıl bakıyor?


Malpraktis tazminat davalarında zamanaşımı sürelerinin uzunluğu ve davaların çeşitli şekillerde geliyor olması hekimler açısından yorucu hukuki süreçleri de beraberinde getirmektedir. Doktor ile hasta arasındaki hukuki ilişkinin farklı şekillerde kuruluyor olması ve zamanaşımı sürelerinin nereden başlayacağı başlı başına hukuki tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Hukuki ilişkinin sözleşme ilişkisi, vekaletsiz iş görme ilişkisi haksız fiil ilişkisi veya idari davalarda hekime rücu şeklinde kurulmasına göre değişiklik gösteren zamanaşımı süreleri ile ilgili yasal düzenleme ve hukuk ilişkisinin niteliğine göre ayrı ayrı yazılarla inceleyeceğiz. Yerleşik Yargıtay kararlarında ve incelenen emsal HGK da belirtildiği üzere “Hekim ile hasta arasında kurulan hekimlik sözleşmesi ilişkisi, yasada düzenlenmemiş (atipik) iş görme sözleşmelerindendir.” Hasta ile hekim arasındaki ilişkinin niteliği ve zamanaşımı sürelerini emsal yüksek mahkeme kararı ışığında vekalet sözleşmesi özelinde inceleyelim.


TBK MADDE 502 (Eski BK 386) “Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir.


Vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda düzenlenmemiş olan iş görme sözleşmelerine de uygulanır”


Şeklinde olup aşağıda verilen Yargıtay kararı ile de TBK 502 maddenin hasta hekim ilişkisi için de uygulanacağı belirtilmektedir.


MALPRAKTİS TAZMİNAT DAVALARINDA ZAMANAŞIMI VEKALET AKDİ ÖZELİNDE ÖZETLE


Türk Borçlar Kanunu’nda Süreler, “II. Beş yıllık zamanaşımı” başlığı altında 147/5 madde (Eski BK 126/4) ile 5 yıllık zamanaşımına tabi olacak ilişkilere yer verilmiş ve vekalet ilişkisi de bu madde altında sayılmakta ve zamanaşımı süresi 5 yıl olarak belirtilmektedir.


Emsal kararı daha iyi anlayabilmek için haksız fiil özelinde malpraktis davalarındaki zamanaşımı süresine ve zamanaşımı süresini uzatan ceza zamanaşımı sürelerine değinmek doğru olacaktır. (TBK m. 72 ESKİ BK m 60 )


Vekalet sözleşmelerinde zamanaşımı süresi 5 yıl iken haksız fiile dayalı taleplerde TBK m. 72 maddesi uygulanmaktadır.


TBK MADDE 72;“Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve herhâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır. ……….” Demektedir.


Bu durumda haksız fiil kapsamında hekim aleyhine açılan malpraktis tazminat davalarında zamanaşımı süresi öğrenme tarihinden itibaren 2, fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıldır demek doğru olmayacaktır. Çünkü TBK 72 gereği hekim davranışının suç oluşturması ve Türk ceza kanununda zamanaşımı için uzun bir süre öngörülmesi halinde ceza zamanaşımı süresi uygulanacaktır.


Türk Ceza Kanunu’nda hekimlere isnat edilen suçlara ilişkin cezalarda öngörülen ceza zamanaşımı sürelerini düzenleyen MADDE 66/1-d-e göre;


“1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;

d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda on beş yıl,

e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl, geçmesiyle düşer.”


Düzenlemesinden yola çıkarak hekimlerin Türk Ceza Kanunundaki hangi maddelerden yargılandıklarına ve bu maddelerde öngörülen cezanın üst limitine bakmakta fayda var.


Taksirle yaralama suçunu oluşturan hekim davranışında malpraktis tazminat davalarında zamanaşımı süresi;

Türk Ceza Kanunu Taksirle Yaralama Suçu madde 89/1 “(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır…………”


Taksirle yaralama suçunun ceza üst limiti TCK Madde 66/e maddesine uyduğundan malpraktis tazminat davalarında zamanaşımı süresi 8 yıl olacaktır.


Taksirle ölüme sebebiyet verme suçunu oluşturan hekim davranışında malpraktis davalarında tazminat zamanaşımı süresi

Türk Ceza Kanunu Taksirle Ölüme Sebebiyet Verme Suçu madde 85/1 “(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır…….”


Taksirle ölüme sebebiyet verme suçunun ceza üst limiti TCK Madde 66/d maddesine uyduğundan malpraktis tazminat davalarında zamanaşımı süresi 15 yıl olacaktır.


YARGITAY VE HUKUK GENEL KURULU MALPRAKTİS TAZMİNAT DAVALARINDA ZAMANAŞIMINA NASIL BAKIYOR?


Yukarıda hasta ile hekim arasındaki ilişkinin niteliğini vekalet ilişkisi olarak kabul edildiği durumlarda zamanaşımı sürelerinin ne kadar olacağını belirledik. Şimdi tüm açıklamalarımızın somut olaya uygulanmış halini Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun emsal bir kararında görelim.


Yargıtay Başkanlığı- Hukuk Genel Kurulu Esas No.: 2017/778 Karar No.: 2019/329 ve

21.03.2019 tarihli kararında;


“…………..Uyuşmazlık noktası zamanaşımına ilişkin olmakla birlikte; uygulanacak zamanaşımı süresinin tespiti bakımından öncelikle yanlar arasındaki ilişkinin hukuki niteliğinin vasıflandırılması gerekir. Zira hakkın veya sorumluluğun doğduğu kuralların kaynağına göre, uygulanacak zamanaşımı süreleri de değişecektir. Nitekim sorumluluk hukukunda en sık karşılaşılan hâller sözleşmesel sorumluluk ve haksız fiil sorumluluğudur ve her iki hâlde, aşağıda ayrıntılarına değinileceği üzere, tabi olunan zamanaşımı süreleri farklıdır.

Eldeki davada tazminat isteminin dayanağı hekimin kusurlu eylemi iddiasıdır.

Hekim ile hasta arasında kurulan hekimlik sözleşmesi ilişkisi, yasada düzenlenmemiş (atipik) iş görme sözleşmelerindendir. Bu sözleşmenin serbest çalışan bir hekim ile bizzat hasta ya da onun temsilcisi arasında kurulan ve hekimi kendisine ödenecek bir bedel karşılığında tıbbî teşhis ve tedavi edimini yerine getirme yükümlülüğü altına sokan sözleşme şeklinde tanımlanması mümkündür (Demir, M.: Hekimin Sözleşmeden Doğan Sorumluluğu, AÜHFD, Yıl 2008, C.57, Sayı 3, s.226, http://dergiler. ankara.edu.tr/dergiler/38/1498/16520.pdf).

Hukuksal niteliği konusunda doktrinde değişik görüşler (eser, hizmet, vekâletsiz iş görme gibi) ileri sürülmüş olmakla birlikte bilhassa yürürlük tarihi itibariyle uyuşmazlıkta uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “Diğer akitler hakkında kanuni hükümlere tabi olmayan işlerde dahi, vekâlet hükümleri cari olur” şeklindeki 386/2 [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) 502/2] maddesi hükmünü de gözeten yargısal uygulamada hekimlik sözleşmelerinin vekâlet sözleşmelerine ilişkin düzenlemeler dairesinde çözümlenmesi gerektiği görüşü yerleşik bir hâl almıştır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 26.11.2014 tarihli, 2013/13-1204 E., 2014/965 K.; 13.04.2011 tarihli, 2010/13-717 E., 2011/129 K. sayılı kararlarında da bu hususa işaret edilmiştir.


Bazı durumlarda ise zarar doğurucu eylem hem sözleşmeye aykırılık hem de haksız fiil teşkil edebilir. Başka bir anlatımla, borçlunun zarar görenle arasındaki sözleşmeye aykırı davranışı aynı zamanda genel bir davranış kuralının da ihlâlini teşkil etmekteyse, aynı olayda hem sözleşmeden doğan sorumluluk hem de haksız fiil sorumluluğu söz konusu olacaktır. Doktrinde fikir ayrılıklarına rağmen, açıklanan durumun varlığı hâlinde Türk hukukunda hâkim olan görüş bu iki sorumluluğun yarışması (hakların telâhuku) görüşüdür. Hakların yarışmasında, zarar görenin tazminat istemini isterse sözleşmenin ihlâli isterse haksız fiil hükümlerine dayandırma yönünde bir tercih hakkının bulunduğu; dayanılan hukuki sebep açıkça belirtilmediyse, hâkimin önüne gelen olay bakımından hangi sorumluluk hâli zarar gören lehine ise o hükümleri bir bütün olarak uygulaması gerektiği kabul edilir.


Gelinen noktada, iddiaya dayanak kılınan hukuki düzenlemelerin ne olduğu konusunda açık hüküm veya dosyaya yansıtılmış taraf iradesinin bulunmadığı hâllerde, hangi hükümlerin zarar gören lehine olduğunun nasıl belirlenmesi gerektiğine ışık tutmak faydalı olacaktır.


Haksız fiil sorumluluğunda zarar gören, failin kusurunu ispatla yükümlü olduğu hâlde (BK m. 42, TBK m. 50/1), sözleşmeden doğan sorumlulukta durum tam tersidir; borçlu sorumluluktan kurtulmak için kusursuzluğunu ispat etmek zorundadır (BK m. 96, TBK m. 112). Böylece sözleşmeden doğan sorumlulukta, alacaklı borçlunun kusurunu ispat yükümlülüğünden kurtarılmak suretiyle daha iyi duruma getirilmiştir. Bu itibarla, borçlunun kusursuzluğunu ispatla yükümlü olduğuna ilişkin hükmün aksi taraflarca kararlaştırılmadığı takdirde, zarar görenin tazminat davasını sözleşmeden doğan sorumluluğa dayandırması kendisi için daha elverişlidir (Öz, T./ Oğuzman, K.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, genişletilmiş 9. baskı, İstanbul 2011, C. 1, s. 504; Tandoğan, H.: Türk Mes’uliyet Hukuku, Akit dışı ve Akdi Mesuliyet, Ankara 1961, s.533). Buna karşılık, haksız fiil teşkil eden fiille ihlâl edilen normun bir kusursuz sorumluluk hâlini düzenlemesi durumunda kusurun ispatı söz konusu olmayacağından, haksız fiil sorumluluğuna başvurmak zarar gören için daha avantajlı olur. Tazminat yükümlüsüne kurtuluş kanıtı getirerek sorumluluktan kurtulma imkânının tanındığı kusursuz sorumluluk hâllerinde de aynı sonuca varmak mümkündür. Zira sorumlu kişi için kurtuluş kanıtı getirmek çoğu kez kusursuzluğunu ispat etmekten daha zordur (Ayrıntı için; Karan, Y.: Haksız Fiil Sorumluluğu ile Sözleşmeden Doğan Sorumluluğun Karşılaştırılması, https://www.academia.edu/32414535).


Değerlendirilmesi gereken bir başka husus ise, tıpkı eldeki uyuşmazlıkta olduğu gibi, zamanaşımıdır. Haksız fiil sorumluluğunda kanun koyucu sübjektif ve kısa mahiyette, bir yıllık (BK. m 60- TBK m. 72’de ise iki yıllık) zamanaşımı öngörmüş ve her halükarda “zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz” diyerek objektif, uzun zamanaşımını benimsemiştir. Sözleşmeden doğan sorumlulukta ise zamanaşımı kural olarak alacağın muaccel olmasından itibaren on yıldır (BK 125, TBK 146), vekâlet sözleşmesinin de dâhil olduğu kimi hâllerde ise bu süre beş yıldır (BK 126/4, TBK 147/5). Bu nedenle, sözleşmeye dayanan tazminat talebinin tabi olduğu zamanaşımı süresi, haksız fiile ilişkin olandan uzunca bir süre önce işlemeye başlamadığı takdirde veya somut olaydaki sözleşme için genel zamanaşımı süresinden farklı daha kısa bir süre öngörülmediği müddetçe ya da aynı zamanda suç teşkil eden haksız fiilin tabi olduğu ceza davası zamanaşımı süresi on yıldan uzun olmadığı sürece, zarar gören için sözleşmeden doğan sorumluluğa dayanmak daha elverişli olacaktır. Zira haksız fiil sorumluluğunda bir yıllık kısa, subjektif zamanaşımı süresi zarar görenin zararı ve tazmin yükümlüsü kişiyi öğrendiği tarihten, on yıllık mutlak süre ise zarar verici fiil veya olayın vukuundan başlar (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8. baskı, İstanbul 2003, s.797). Ancak aynı fiilin hem sorumluluğu kuran, hem de ceza kanunlarına göre suç teşkil eden mahiyette olduğu hâllerde, bu fiile ceza kanunlarınca daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüş ise, tazminatın daha ağır bir müeyyide olan cezalandırmadan daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm olmayacaktır. Kanun koyucu bu sebeple ve uyum sağlamak amacıyla ceza dava zamanaşımı devam ettiği müddetçe tazminat iddiasının da ileri sürülebilmesini BK’nın 60/2 maddesindeki “Şukadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.” düzenlemesi ile olanaklı hâle getirmiştir.


Yeri gelmişken ceza zamanaşımı süresinin hem bir hem de on yıllık zamanaşımı süresi yönünden uygulanacağını da belirtmek gerekir (Eren; s. 800).


Yine, sözleşmeye aykırılık kural olarak sözleşmenin tarafına yönlendirilebilecekken, haksız fiil sorumluluğunda asıl faille birlikte zararın gerçekleşmesine katkıda bulunan kişiler de müteselsil olarak sorumlu tutulabileceklerinden (BK 50, TBK 61) kimi hâllerde zarar görenin tazminat talebini daha fazla kişiye karşı ileri sürme imkânı elde edebilmesi bakımından haksız fiile dayanması daha lehine sonuç doğurabilecektir.


Bu açıklamalar ışığında somut olay irdelendiğinde; ………Hâl böyle olunca taraflar arasında vekâlet hükümlerine tabi sözleşme ilişkisi bulunmakla birlikte, davalı doktorun eylemi aynı zamanda suç teşkil eder mahiyette de olduğundan, yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere sözleşme sorumluluğu ve haksız fiil sorumluluğunun somut olayda yarıştığı ve dava tarihi itibariyle BK 60/2 maddesi hükmü gereğince zamanaşımının gerçekleşmemiş olduğu tartışmasızdır.


Özel Daire bozma kararında da bu hususa işaret edilmiş ise de, kararda “Davalılardan doktor hakkında Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/91 esas sayılı dosyasında bu olay nedeniyle mahkûmiyet kararı verildiği anlaşılmaktadır” denilmiş olması, ceza kovuşturmasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinin sabit olması karşısında, dosya içeriği ile tam örtüşmemektedir. Ancak bu yanılma işin esasına ve varılan sonuca etki edecek mahiyette sayılamaz. Zira tazminat davalarında BK 60/2 hükmünün işlerlik kazanabilmesi için haksız fiilin suç teşkil eder mahiyette olması yeterli olduğundan, ayrıca ceza davası açılması veya fiilin mahkûmiyet ile cezalandırılması aranmaz. Yine yürürlük tarihi itibariyle somut olayda 818 sayılı BK hükümlerinin uygulanacağı açık olup, bozma kararında 6098 sayılı TBK’nın 72. maddesine atıf yapılmış olması da maddi hata olarak değerlendirilmiş, işin esasına etkili görülmemiştir.


Sonuç itibariyle yerel mahkemece davalıların zamanaşımı defî yerinde görülmeyerek işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme hükmünün yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”


Görüldüğü üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulu incelemeye konu olayda hekim ile hasta arasındaki ilişki ister haksız fiil ister vekalet ilişkisi olsun eğer hekim davranışı bir cezayı gerektiriyorsa CEZA ZAMANAŞIMININ UYGULACAĞINI net bir şekilde belirtmiştir.


Malpraktis tazminat davalarında zamanaşımı sorununa hekim davranışı sonucunda ölüm gelişmesi halinde zamanaşımı süresi değişir mi?


Bu sorunun yanıtı niteliğinde olabilecek, hekim tıbbi müdahaleleri için de uygulanacak emsal T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Esas No.: 2018/1691 Karar No.: 2019/5589 26.11.2019 tarihli kararını inceleyelim,


“Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.


Olay tarihi olan 04/07/2007’de yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/1. ve 60/2. maddeleri uyarınca haksız fiilden kaynaklanan tazminat talepleri, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl, her halde zararı doğuran olayın gerçekleşmesinden itibaren on yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Ancak, haksız fiil aynı zamanda suç teşkil eden bir eylemden doğmuş ve Ceza Kanunu’nda daha uzun zamanaşımı süresi öngörülmüş ise haksız fiil sorumluluğunda da uzamış ceza zamanaşımı süreleri uygulanır.


237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85/1. maddesinde “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmü; aynı Kanun’un “Dava Zamanaşımı” başlıklı 66/1-d. maddesinde “Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda dava zamanaşımı süresi on beş yıldır.”; hükmü yine aynı Kanun’un 66/4. maddesinde ise “Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur” düzenlemesi mevcuttur.


Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davalının eyleminin olay tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85/1. maddesinde düzenlenen taksirle ölüme sebebiyet verme suçunu oluşturduğu anlaşılmakta olup uygulanacak dava zamanaşımı süresi yukarıda anılan düzenlenmeler uyarınca on beş yıldır. Eldeki davalar 21/08/2014 ve 05/01/2015 tarihlerinde açıldığına göre, ceza kanununda düzenlenen dava zamanaşımı süresinin dolmadığı ve davaların süresinde açıldığı kabul edilmelidir.


SONUÇ OLARAK;

Malpraktis tazminat davalarında zamanaşımı Vekâlet Sözleşmesi özelinde ne kadardır? Sorusunun tek bir yanıtı yoktur. Zira İncelemeye konu Yargıtay Kararında “Hakların yarışmasında, zarar görenin tazminat istemini isterse sözleşmenin ihlâli isterse haksız fiil hükümlerine dayandırma yönünde bir tercih hakkının bulunduğu; dayanılan hukuki sebep açıkça belirtilmediyse, hâkimin önüne gelen olay bakımından hangi sorumluluk hâli zarar gören lehine ise o hükümleri bir bütün olarak uygulaması gerektiği kabul edilir.”


Şeklindeki yorum karşısında vekalet akdine ilişkin zamanaşımı süresi 5 yıl olarak düzenlenmiş olmasına rağmen aynı zamanda haksız fiil sorumluluğu da söz konusu ise TBK 72 maddesinde belirtilen fiilin suç teşkil etmesi halinde ceza zamanaşımı uygulanır hükmü karşısında cevabımız tıbbi müdahale sonucu hastanın yaşaması ya da hayatını kaybetmesine göre değişecektir.


Zira yukarıda incelenen Yargıtay kararında da görüldüğü üzere “….Hâl böyle olunca taraflar arasında vekâlet hükümlerine tabi sözleşme ilişkisi bulunmakla birlikte, davalı doktorun eylemi aynı zamanda suç teşkil eder mahiyette de olduğundan, yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere sözleşme sorumluluğu ve haksız fiil sorumluluğunun somut olayda yarıştığı ve dava tarihi itibariyle BK 60/2 maddesi hükmü gereğince zamanaşımının gerçekleşmemiş olduğu tartışmasızdır.


Bu durumda sözleşme sorumluluğu ile haksız fiil sorumluluğunun yarıştığı durumlarda hasta lehine olan hükümler uygulanmaktadır. Hastanın lehine olan haksız fiile ilişkin zamanaşımı sürelerinin uygulanması halinde özetle zamanaşımı süreleri;


Hasta yaşıyorsa zamanaşımı süresi 8 yıl (Taksirle adam yaralama suçu ceza zamanaşımı), hasta hayatını kaybetmişse zamanaşımı süresi 15 yıl (Taksirle ölüme sebebiyet verme suçu ceza zamanaşımı) olacaktır. Görüldüğü üzere hekimler açısından zamanaşımını kesen sürelerin de olabileceği düşünüldüğünde uzun yıllar mesleki faaliyetlerinden dolayı dava edilme riskleri bulunmaktadır.



ARB.AV. AYŞE ACAR YÜCEL

HANYALOĞLU-ACAR HUKUK BÜROSU







Comments


bottom of page