top of page

Ambulans Tahsisi Yapılmadan Sevk ve Hizmet Kusuru - Danıştay Kararı ve Malpraktis Değerlendirmesi

Ambulans tahsisi yapılmadan sevk edilen yenidoğan bebeğin ölümüne ilişkin Danıştay’ın malpraktis kararı – doktor hatası mı, hizmet kusuru mu?
Yeni Doğan Sevk Hatası Hizmet Kusuru

Tıbbi malpraktis davaları, sadece hekimlerin doğrudan gerçekleştirdiği tıbbi müdahalelerdeki hataları değil; aynı zamanda #ambulans tahsisi, hasta sevk süreci ve sağlık hizmetinin organizasyonunda yaşanan aksaklıkları da kapsamına alır. Bu yönüyle, ambulans sağlanmadan gerçekleştirilen hasta sevkleri, yalnızca idari bir eksiklik değil, #malpraktis sorumluluğunu doğuran bir hizmet kusuru olarak da değerlendirilmektedir.

Özellikle çocuk hastalarda, teşhis ve tedavi kadar nakil organizasyonu, hizmete zamanında erişim hakkı ve öngörülebilir risklerin önlenmesi yükümlülüğü, kamu idaresinin ve sağlık kurumlarının sorumluluğunu doğrudan etkileyen unsurlar haline gelmektedir.

Bu yazıda, Danıştay 10. Dairesi’nin 2019/6754 E. – 2021/5464 K. sayılı kararında, 67 günlük bir yenidoğanın ambulans tahsis edilmeksizin başka bir şehre sevk edilmesi sürecinde yaşamını yitirmesi olayı, hizmet kusuru, organizasyon hatası, özen borcu ve illiyet bağı ölçütleri çerçevesinde analiz edilerek, malpraktis davası kapsamında idarenin sorumluluğu değerlendirilecektir.


Vakıa ve Davacıların İddiaları

Davacılar, yenidoğan bebeklerinin sarılık şikâyetiyle başvurdukları devlet hastanesinde ileri tetkik amacıyla başka bir ile sevk kararı verildiğini; ancak sevk için ambulans temin edilmediğini, bu nedenle otobüsle yolculuk sırasında çocuğun fenalaştığını ve ulaştıkları sağlık kuruluşunda yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadığını ileri sürmüşlerdir.

Bu bağlamda, ambulans verilmemesinin hizmetin eksik ve özen yükümüne aykırı biçimde sunulması anlamına geldiğini, kamu idaresinin hizmet kusuruyla sorumlu olduğunu belirterek, manevi tazminat talebiyle tam yargı davası açmışlardır.


Yargılama Süreci ve Bilirkişi İncelemeleri

Yargılama sürecinde alınan bilirkişi raporlarının tamamı, olayın doğrudan tıbbi müdahale hatası ile bağlantılı olmadığını ortaya koymuştur. Ancak şu hususlar da dikkat çekicidir:

  • Çocuk sağlığı ve acil tıp uzmanlarınca hazırlanan bilirkişi raporlarında, ambulans verilmemesinin klinik bulgulara göre tıbben zorunlu olmadığı, dolayısıyla sevk kararının tıbbi olarak uygunsuz bulunmadığı ifade edilmiştir.

  • Adli Tıp Kurumu raporları, bebeğin ölümünün altında yatan esas nedenin karaciğer yetmezliği ile uyumlu sistemik bir hastalık olduğunu ortaya koymuştur.

  • Disiplin soruşturması kapsamında hekimin bireysel bir ihmali bulunmadığı yönünde kanaat geliştirilmiştir.

Bu değerlendirmelere rağmen, ambulans tahsisi yapılmaksızın şehirlerarası otobüsle yolculuk gibi bir kararın, özellikle yenidoğan bir hasta için öngörülebilir risk içerdiği tartışmasızdır. Nitekim Danıştay, bu noktadan hareketle hizmet kusurunu kabul etmiştir.


İdare Mahkemesi Kararı:

Mahkeme, bilirkişi raporlarında hekim hatası olmadığı yönünde görüş belirtilmiş olmasına karşın, olayın kamu hizmetinin organizasyonu kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. 67 günlük bir bebeğin, ambulans tahsis edilmeksizin şehirlerarası otobüsle sevk edilmesini, sağlık hizmetinin özen borcuna aykırı şekilde sunulması olarak değerlendirmiş ve davanın kabulüne karar vermiştir.


Danıştay Kararı

Danıştay 10. Daire yapmış olduğu temyiz incelemesinde; bilirkişi raporlarındaki “kusur yok” kanaatini esas almış; ancak sağlık hizmetinin sadece bireysel performansla değil, bütünsel işleyişiyle değerlendirileceğini vurgulamıştır. #Yenidoğan bir hastanın otobüsle sevki sırasında hayatını kaybetmesinin, öngörülebilir bir risk olduğu, buna rağmen gerekli önlemlerin alınmamasının idarenin hizmet kusuru oluşturduğu yönünde karar tesis edilmiştir.

Danıştay, sadece faiz başlangıcı açısından ilk derece mahkeme kararını düzeltmiş; tazminata faiz işletilmesinin, ölüm tarihinden değil, idareye yapılan başvuru tarihinden itibaren başlaması gerektiğine hükmetmiştir.


Değerlendirmelerimiz

Bu kararda #sağlıkhukuku açısından dikkat çekici husus, kamu hizmeti kusurunun sadece doktor hatası olarak değil, organizasyon hataları açısından da değerlendirilmesi gerektiğidir. Ambulans koordinasyonundaki yetersizlik, sağlık sisteminin aksak işlemesi ve idarenin riskleri öngörememesi, hizmet kusuru kapsamında değerlendirilmiştir.

Kararda, çocuk hastalar yönünden artan özen yükümlülüğünün altı çizilmiştir. Çocuğun yaşı ve sağlık durumu göz önüne alındığında, özen borcunun çok daha sıkı şekilde uygulanması gerektiği belirtilmiş,  kamu otoritelerinin bu tür hastalarda “rutin kararlarla” hareket etmemesi gerektiği vurgulanmıştır.

Ayrıca her ne kadar bilirkişi raporlarında “ambulans zorunlu değildi” ve “ölüm tıbbi nedenlidir” denilmiş olsa da, hizmetin bütünsel kötü işlemesi nedeniyle idarenin sorumluluğuna hükmedilmiştir. Bu durum, yargının sadece tıbbi görüşle değil, sosyal risk analizi ve hukuki değerlendirmeyle de karar verdiğini göstermektedir.


Sonuç olarak,

Danıştay 10. Dairesi’nin bu kararı, sağlık hizmetlerinde sorumluluğun yalnızca tıbbi uygulamalara değil, organizasyon süreçlere de yayılabileceğini açıkça ortaya koymuştur. Özellikle yenidoğan ve çocuk hastaların sağlık hizmetlerinden tam, etkin ve güvenli biçimde faydalanabilmesi, kamu otoriteleri için yalnızca bir görev değil, aynı zamanda yüksek özen gerektiren bir yükümlülüktür.


 

Av. Ayşe Gül Hanyaloğlu

bottom of page