Operasyon Sonrasında Oluşan Zarar ile Doktor Uygulaması Arasında Nedensellik Bağı Yoksa Tazminat Kararı Verilemez/ Yargıtay Kararı İncelemesi
Bu bugün paylaşacağımız karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin bir kararıdır. Malpraktis davalarında, doktor aleyhine tazminat kararının, hangi şartlar altında verilebileceğini izah eden bir Yargıtay kararı olması nedeniyle önemlidir. Konu, rinoplasti operasyonu (burun ameliyatı) sonrasında hastanın, plastik cerrah aleyhine açmış olduğu bir davada üzerinden incelenmiştir. Ancak karar, sadece estetik ve plastik cerrahi alanına değil tüm uzmanlık alanlarına uyarlanabilecek bir Yargıtay kararıdır.
Konuyu kısaca özetleyelim:
Davada yer alan İddia:
Hasta uyku ve halsizlik şikayeti burun operasyonu için başvuruyor , operasyon öncesi tahlilleri yapılıyor kimi değerli üzerinde çıktığı görülüyor. Özellikle kronik böbrek yetmezliğine yol açan kreatin değerinin normal seviyesinin üstünde (normali 0,7-1,20 iken 16,9 çıktığı) görülüyor. Hastanın iddiası: Kreatin değerleri bu kadar yüksek iken, burun ameliyatını öncesi tahlili isteyen doktorun, kendisini nefroloji bölümüne yönlendirmesi gerekirken bir an önce ameliyat yapma arzusuyla kendisini hayati tehlikeye sokacak şekilde burun ameliyatı yapılmasının doktor hatası ( malpraktis) olduğunu iddia ediyor.
Ayrıca hastanın bir diğer iddiası; kendisinin ve ailesinin tahlilin yapıldığı anda bu değerlerden ve risklerden haberdar edilmediği, genel anesteziyle uygulanan burun operasyonu nedeniyle iki böbreğinin de iflas etmesine neden olunduğu ve böbrek nakline sebebiyet verildiğidir. Bu sebeple davacı, doktor aleyhine maddi, manevi tazminat davası açıyor.
Yargılama Aşması ve Mahkemenin Kararı:
Tüm malpraktis davalarının en önemli aşaması bilirkişi incelemesidir. Bu yargılama sırasında da içlerinde #nefroloji uzmanının da bulunduğu farklı bilirkişi heyetlerinden rapor alınıyor. Bilirkişi raporunda; “söz konusu burun ameliyatı öncesinde, hastanın böbrek fonksiyonlarının, böbrek hastalığının ileri evrelerini işaret ettiği tespit ediyor. Ancak bu evreden sonra yapılacak tedavilerin hastalığın gidişatını anlamlı biçimde değiştirmeyeceği belirtiliyor. Ayrıca böbrek transplantasyonun burun operasyonundan yaklaşık iki yıl sonra olduğundan, bu anestezi ve ameliyatın, #böbrekyetmezliği ve ilerlemesini tetiklediğinin tıbben söylenemeyeceği belirtiyor ve zamanında nefroloji uzmanına danışılarak müdahale edilmiş olsa dahi iyileşmenin garanti olmadığı yönünde” görüş bildiriliyor.
Mahkeme de Bilirkişi raporlarını göz önünde bulundurularak, davalı doktorun aydınlatma yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmemesinin, maluliyetin oluşumuna sebep olmadığını, gerekli önlemler alınsa ve bilgilendirme yapılsa dahi söz konusu zararın zaten ortaya çıkacağını saptıyor. Yani doktorun kusuru ile davacının böbreğinde gelişen maluliyet arasında bir illiyet bağının bulunmadığı gerekçesiyle maddi tazminat talebinin reddine karar veriyor.
Ancak mahkeme, davalı doktorun aydınlatma yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle manevi tazminat hakkını doğuracağı belirtilerek, manevi tazminatı kabulüne karar veriliyor.
Taraflar bu kararı temyiz ettiğinden, Yargıtay’ın Üçüncü Hukuk Dairesi tarafından kararı inceleniyor. Yargıtay temyiz incelemesinde,” manevi tazminat verilmiş olmasını eleştiriyor: Gerek maddi gerekse manevi tazminata hükmedilebilmesi için ortada hukuka aykırı bir eylem ile zarar oluşması ve bu zarar ile eylem arasında illiyet bağının bulunması yanında, kusur da bulunmalıdır şeklinde tespitte bulunuyor. Dava konusu olayda, burun operasyonundan 2 yıl sonra gerçekleşen böbrek naklinde, davalı doktorun eylemi ile davacının rahatsızlığı arasında illiyet bağı kurulamayacağından, mahkemece maddi tazminat talebinin reddine karar verildiğine göre yine aynı gerekçe ile manevi tazminat talebinin de reddine karar verilmesi gerektiğinden, manevi tazminat talebinin de aynı sebeple reddedilmesi gerektiğine işaret ederek, kararı bozuyor.
Yargıtay Kararından Alıntı Yaparak Gerekçeyi İnceleyelim:
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2020/6585 K. 2021/8637 nolu 20.9.2021 tarihli kararında aynen;
“…. davacının maluliyeti arasında illiyet bağının bulunmadığı gerekçesiyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiş ancak davalı doktorun kendisine yüklenen aydınlatma yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmeyerek davacının kişilik haklarına yönelik gerçekleştirdiği ihmalin manevi tazminat hakkını doğuracağı belirtilerek manevi tazminat davasının ise kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ne var ki; manevi tazminata hükmedilebilmesi için yalnız eylem ile ortaya çıkan sonuç arasında illiyet bağı bulunması yeterli olmayıp, bunun yanında diğer şartların da bulunması gerekmektedir. Buna göre gerek maddi gerekse manevi tazminata hükmedilebilmesi için ortada hukuka aykırı bir eylem ve bir zarar, bu zarar ile eylem arasında illiyet bağı ve kusur bulunmalıdır.
O halde, mahkemece; gerek maddi gerekse manevi tazminat talepleri yönünden davalı doktorun eylemi ile davacının rahatsızlığı arasında illiyet bağı kurulamayacağı, maddi tazminat talebinin reddine karar verildiğine göre yine aynı gerekçe ile manevi tazminat talebinin de reddine karar verilmesi gerektiği göz önüne alınarak davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmesi, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…” şekilde bir bozma kararı veriyor.
Sonuç olarak;
Hanyaloğlu-Acar Hukuk Bürosu olarak takip ettiğimiz bu dava, hekim uygulaması ile meydana gelen sonuç arasında doğrudan bir illiyet bağı kurulamıyor ise ve operasyonda bir kusur yok ise maddi ve manevi tazminat verilmeyeceği şeklindeki Yargıtay kararı neticesinde ret ile sonuçlanmıştır.
Bu karar, malpraktis davalarında tazminat verilebilmesi için gerekli kriterlerin tekrar altının çizildiği önemli bir karardır.
Av. Ayşe Gül Hanyaloğlu
HANYALOĞLU – ACAR HUKUK BÜROSU
Comments