top of page

Tıbbi Kusur Olmadan Manevi Tazminat: İdarenin Organizasyon Sorumluluğu - Karar Analizi

Tıbbi uygulama hatası ve  kusur olmadan verilen manevi tazminat kararına ilişkin yargı analizi
Tıbbi Kusur Olmadan Manevi Tazminat

Bu yazıda, tıbbi kusur bulunmamasına rağmen çocuğun vefatıyla sonuçlanan bir sağlık hizmeti süreci nedeniyle açılan tam yargı davasında, idarenin organizasyon sorumluluğu çerçevesinde manevi tazminata hükmedilmesini konu alan yargı kararını inceliyoruz.

Tıbbi #malpraktis davalarında sorumluluk yalnızca hekim tıbbi uygulama hatasına dayanmaz; aynı zamanda sağlık hizmetinin bütünsel niteliği, organizasyon yapısı ve zamanında müdahale yükümlülüğü de kamu idaresinin sorumluluğunu gündeme getirebilir. Özellikle ağır sonuçların ortaya çıktığı durumlarda, tıbben doğru uygulamalar gerçekleştirilmiş olsa dahi, hizmetin sunum biçimi yargı denetimine açık hâle gelir.

Isparta İdare Mahkemesi ve Konya Bölge İdare Mahkemesi tarafından değerlendirilen bu dosyada; sevk zamanlaması, klinik süreç yönetimi ve ilaç kullanımı gibi tıbbi yönler ile, illiyet bağı, hizmet kusuru ve manevi zarar sorumluluğu gibi hukuki kavramlar birlikte ele alınmaktadır.

Vaka ve Tıbbi Süreç

Dava konusu olayda, davacılar, çocuklarının 2015 yılı Mart ayında yüksek ateş ve öksürük şikâyetleriyle kamu hastanesine başvurduğunu; birden fazla kez hastaneye götürülmesine rağmen sevk işleminin geciktirildiğini ve hastaya uygulanan bazı tedavi yöntemlerinin (özellikle diazepam kullanımı) tıbben hatalı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Çocuğun durumu gece saatlerde ağırlaşmış, 112 çağrısı ile ambulans istenmiş ve sevk sırasında yapılan entübasyona rağmen hasta yolda hayatını kaybetmiştir.

Olay sonrası açılan tam yargı davasında, davacılar, çocuğun sağlık hizmetine erişimde yaşanan gecikme, sevk sürecindeki aksaklıklar ve tedavi uygulamalarındaki eksiklikler nedeniyle kamu idaresinin hizmet kusuruyla sorumlu tutulmasını ve maddi-manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı idare ise, tüm müdahalelerin uzman hekimler tarafından tıbbi gerekçelere dayanılarak yapıldığını, hastanın ölümünün öngörülemeyen klinik bir komplikasyon olduğunu, yapılan tedavi ve sevk işlemlerinin tıp kurallarına uygun yürütüldüğünü savunarak davanın reddini talep etmiştir.


Bilirkişi ve Adli Tıp Değerlendirmeleri

Yargılama sürecinde Üniversitesi öğretime görevlilerinden oluşan heyetten, Adli Tıp Kurumu 1 İhtisas Dairesinden  ve Adli Tıp Kurumu 3 Üst Kurulu’nda  rapor alınmıştır.

Üniversite Bilirkişi Heyeti  Raporu

Üniversite bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan  raporda, hastaya yönelik klinik takip ve tedavi sürecinin genel olarak tıbbi standartlara uygun olduğu, ancak ilerleyen klinik tablo göz önüne alındığında sevk kararının daha erken bir zamanda hekim tarafından yeniden değerlendirilmesinin uygun olacağı ifade edilmiştir. Bu yorum, doğrudan bir ihmal tespit etmese de organizasyon ve zamanlama açısından eleştirel bir imada bulunmuştur.

Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu Raporu

ATK 2016 tarihli raporunda ayrıntılı hasta kayıtlarını ve tanı-tedavi süreçlerini değerlendirmiş ve klinik seyri analiz etmiştir. Raporda:

  • Tanı ve tedavi sürecinin genel hatlarıyla tıp kurallarına uygun olduğu,

  • Diazem (diazepam) uygulamasının, doz ve endikasyon yönünden uygun görüldüğü,

  • Sevk sürecinde organizasyon eksiklik şüphesi doğuran unsurlar bulunmakla birlikte, klinik kötüleşmenin ARDS (akut solunum sıkıntısı sendromu) gelişimiyle uyumlu olduğu,

  • Ölümün doğrudan bir ihmale değil, hastalığın komplikasyonlarına bağlı olarak geliştiği değerlendirilmiştir.

Adli Tıp Kurumu Üst Kurulu Raporu

Üst Kurul, 2018 tarihli raporunda İhtisas Kurulu'nun görüşlerini destekleyerek;

  • Hastanın tanı, tedavi ve sevk işlemlerinin tıp kurallarına uygun yürütüldüğünü,

  • Otopsi bulguları ışığında bronkopnömoni, yaygın akciğer infiltrasyonu, anoksik beyin hasarı gibi komplikasyonların ölüm sebebiyle uyumlu olduğunu,

  • Tıbbi uygulamalarla ölüm arasında nedensellik ilişkisi kurulamayacağını,

  • Tıbbi ihmal veya hataya rastlanmadığını net şekilde ifade etmiştir.

Üç farklı uzman kurulun değerlendirmesi, olayda hekimlere atfedilebilecek doğrudan bir tıbbi kusur bulunmadığı yönünde birleşmiştir.


Yerel Mahkeme Kararı

Isparta İdare Mahkemesi, dosyada yer alan tüm bilirkişi raporlarını birlikte değerlendirmiştir. Mevcut  tüm bilirkişi raporları dikkate alınarak yapılan değerlendirmede:

  • Hastaya uygulanan tanı, tedavi ve sevk işlemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu,

  • Tıbbi müdahaleler ile ölüm arasında nedensellik bağı kurulamadığı,

  • Hizmet kusuruna yol açacak nitelikte bir uygulama hatası tespit edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

Mahkeme, bu gerekçelerle davacıların maddi tazminat taleplerinin reddine karar vermiştir.


Manevi Tazminat Değerlendirmesi

Bununla birlikte mahkeme, Adli Tıp raporlarında herhangi bir tıbbi kusura rastlanmadığını ve ölümle tıbbi uygulamalar arasında doğrudan illiyet bağı kurulamadığını kabul etmekle birlikte, manevi tazminatın yalnızca kusur esasına dayalı bir yaptırım değil; kişinin uğradığı derin acı ve sarsıntının bir nebze telafi edilmesi amacı taşıdığını vurgulamıştır.

Kararda, çocuğun bir süredir devam şikâyetlerine rağmen sevk işleminin yaklaşık iki buçuk saatlik bir gecikmeyle yapılmış olması, ölümle bu gecikme arasında illiyet bağı kurulmasa bile, anne ve babada oluşan “önlenebilirdi” duygusunun manevi zararı artırdığı, ayrıca sağlık hizmeti sunumuna ve devlete duyulan güvenin zedelendiği ifade edilmiştir.

Bu kapsamda mahkeme, olayın gelişimi, ölümün ağırlığı, yaşanan kaybın aile üzerindeki etkisi ve sürecin toplum nezdindeki algısı birlikte değerlendirildiğinde, manevi zararın idare tarafından parasal bir tatmin yoluyla karşılanmasının hukuka ve hakkaniyete uygun olduğunu belirterek, manevi tazminat talebinin kabulüne karar vermiştir.


İstinaf Mahkemesi Kararı

İstinaf incelemesinde, hem davacılar hem de davalı idare kararın tazminata ilişkin yönlerine itirazda bulunmuştur. Davacılar maddi tazminatın da kabul edilmesi gerektiğini ileri sürerken, idare ve müdahiller, kusur bulunmadığı hâlde manevi tazminat verilmesinin hukuka aykırı olduğunu savunmuşlardır.

Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi ise E.2020/1272, 2021/1893 K , 9.11.2021 tarihli kararı ile  ilk derece mahkemesi kararının usule ve hukuka uygun olduğu kanaatine vararak tüm istinaf başvurularını reddetmiş ve kararı kesinleştirmiştir.


Değerlendirme

İncelenen bu dosyada, Adli Tıp Kurumu ve üniversite bilirkişi heyeti, olayda herhangi bir tıbbi uygulama hatasının bulunmadığı, tanı ve tedavi süreçlerinin tıp kurallarına uygun yürütüldüğü yönünde kanaat bildirmiştir. Mahkeme de bu raporlar doğrultusunda, kamu idaresine atfedilebilecek açık bir hizmet kusuru tespit edememiş ve bu nedenle maddi tazminat talebini reddetmiştir.

Buna karşılık, ölümle sonuçlanan sağlık hizmeti sürecinde yaşanan belirsizlikler, sevk işleminin zamanlamasına ilişkin vicdani sorgulamalar ve ebeveynlerin yaşadığı yoğun manevi yıkım dikkate alınarak, manevi tazminat talebi kabul edilmiştir. Mahkeme, açık bir kusur bulunmasa da, kamu hizmetinin sunum biçiminin bireyde derin bir sarsıntıya yol açabileceğini kabul etmiş ve manevi zararın parasal tatmin yoluyla giderilmesine karar vermiştir.

Karar, hizmet kusurunun yalnızca hekimin tıbbi müdahalesiyle sınırlı olmadığı; sağlık hizmetinin organizasyonu, zamanlaması ve erişilebilirliğinin de yargı denetimine konu olabileceği ortaya konmuştur. Ayrıca illiyet bağının teknik olarak kurulamadığı durumlarda dahi, kamuya duyulan güvenin zedelenmesi ve kaybın yarattığı manevi sonuçlar yönünden idarenin sorumluluğu gündeme gelebilmektedir.

Bu yönüyle karar, malpraktis dosyalarında sadece teknik tıbbi değerlendirmelere değil, sağlık hizmetinin insani boyutuna da bütüncül bakılması gerektiğini ortaya koymaktadır.

 

Av. Ayşe Gül Hanyaloğlu

 

 

 

bottom of page